1. Hukuk Dairesi 2007/8961 E., 2007/1590 K.
AKTİF DAVA EHLİYETİ
YOLSUZ TESCİL
“ÖZET”
DAVA, TÜRK MEDENİ KANUNU’NUN 1025. MADDESİNDE
ÖNGÖRÜLEN YOLSUZ TESCİLE DAYANDIĞINA GÖRE, KAYIT MALİKİ OLMAYAN
HAZİNE VE TAPU SİCİL MÜDÜRLÜĞÜ’NÜN DAVA AÇMA SIFATLARI
BULUNMAMAKTADIR. BU NEDENLE, DAVACILARIN AKTİF DAVA EHLİYETLERİNİN
BULUNMADIĞI GÖZETİLEREK DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.
“İçtihat Metni”
Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, çekişme konusu 270 ada 5, 6 ve 271 ada 1, 4, 5 nolu
parsellerin yolsuz olarak davalı adına tescil edildiğini, gerçek hak
sahibinin kadastro mahkemesi kararına göre Mustafa oğlu İsa olduğunu
ileri sürerek tapu iptali ve Mustafa oğlu İsa adına tescilini
istemiştir.
Davalı, davacıların dava açmakta hukuki yararlarının olmadığını,
lehine Türk Medeni Kanunu’nun 712. ve 713/2. madde koşullarının
oluştuğunu, iyi niyetli olduğunu belirterek davanın reddini
savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz
edilmiş olmakla, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan
temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi
tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya
incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 270 ada 5,
6 ve 271 ada 1, 4, 5 parsel sayılı taşınmazların kadastro sırasında
Mustafa oğlu İsa adına tespit edildiği tespite itiraz davası
sonucunda Erciş Kadastro Mahkemesi’nin 02.11.1982 tarih ve 1973/183
Esas, 1982/204 sayılı kararı ile davanın reddedilmek suretiyle
taşınmazların tespit gibi Mustafa oğlu İsa adına tesciline karar
verildiği, temyiz edilmeksizin 14.03.1984 tarihinde kesinleştiği
anlaşılmaktadır. Çekişme konusu taşınmazlardan 271 ada 1 nolu
parselin ise kesinleşen hüküm gereğince Mustafa oğlu İsa adına
sicile yansıtılarak çap kaydının oluştuğu, ancak 270 ada 5 ve 271
ada 4, 5 nolu parsellerin ise, yukarıda açıklanan mahkeme hükmüne
karşın, sonradan varolmadığı belirlenen kadastro komisyon kararı
gereğince dava dışı Kemal, Celal, M.Şirin, 270 ada 6 nolu parselin
de davalı Mahmut, dava dışı Celal ve M.Şirin adlarına sicil
kayıtlarının oluştuğu ve ismi geçen dava dışı bu kişilerin de
çekişme konusu parselleri davalı Mahmut’a satış suretiyle temlik
ettikleri, keza, çekişme konusu 271 ada 1 nolu parselin mirasçılar
adına intikalinden sonra yine davalı Mahmut’a aynı şekil ve sebeple
temlik edildiği anlaşılmaktadır.
Davacı Hazine ve Tapu Sicil Müdürlüğü, çekişmeli taşınmazların
yukarıda değinilen kesinleşen mahkeme ilamı ile mülkiyetlerinin dava
dışı Mustafa oğlu İsa’ya ait olduğu belirlenmişken 1 parsel sayılı
taşınmazın karar gereğince sicile yansıtıldığı halde sicil üzerinde
yasal açıdan dayanağı bulunmaksızın yapılan değişiklikle taşınmazın
davalıya temlik edildiğini, keza; diğer 4 parça taşınmazın da yine
belirtilen mahkeme hükmü gözardı edilmek suretiyle gerçekte var
olmayan kadastro komisyon kararından bahisle dava dışı kişiler
Kemal, Celal, M.Şirin ile davalı Mahmut adlarına sicil kaydının
oluşturulduğunu ve dava dışı bu kişiler tarafından el ve işbirliği
içinde muvazaalı olarak satış şeklinde davalıya intikal
ettirildiğini ve sicillerin tutulmasından kaynaklanan Türk Medeni
Kanunu’nun 1007. maddesi gereğince Hazine’nin sorumlu
tutulabileceğini ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Hemen belirtilmelidir ki, iddianın ileri sürülüş biçimi ve içeriğine
göre davada dayanılan sebebin sahte isimlerden kaynaklanan Türk
Medeni Kanunu’nun 1025. maddesinde öngörülen yolsuz tescil olduğu
açıktır.
Öyleyse, iddianın bu nitelendirilmesine göre, davanın mülkiyet hakkı
sahiplerince açılması gerekeceğinde kuşku yoktur. Bir başka ifade
ile kayıt maliki olmayan Hazine ve Tapu Sicil Müdürlüğü’nün dava
açma sıfatlarının bulunduğu söylenemez.
Esasen, Hazine bakımından Türk Medeni Kanunu’nun 1007. (eski 917)
maddesinden kaynaklanan bir zararın da henüz gerçekleşmediği
sabittir.
Hal böyle olunca, davacıların aktif dava ehliyetlerinin bulunmadığı
gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı
değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru
değildir. Davalının bu yöne ilişkin temyiz itirazı yerindedir.
Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK’nın 428. maddesi
gereğince (BOZULMASINA), 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren
Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden
vekili için 550.00 YTL duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden
alınmasına ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,
12.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |