2. Hukuk Dairesi 1996/3603 E., 1996/4428 K.
SABİT TENKİS ORANI
TENKİS
TENKİS DAVASI
TENKİS DAVASINDA DAVACININ ALABİLECEĞİ PARA
TENKİS DAVASINDA İZLENECEK YOL
TENKİS DAVASININ ARAŞTIRILMA BİÇİMİ
TENKİS ORANI
TENKİSTE SIRA
TERCİH HAKKI
İçtihat Metni
T.C.
Y A R G I T A Y
2.Hukuk Dairesi
Sayı :
Esas Karar
96/3603 96/4428
Y A R G I T A Y İ L A M I
22.4.1996
Özet:Tenkis davasının araştırılma biçimi.
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli
mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği
görüşülüp
düşünüldü.
1-“Yakın kan hısımlığı ve aile münasebetlerinden doğan bağlar, kanun
koyucuları, bazı kanuni mirascılara, miras hisselerinin belirli
kısmı
üzerinde, murisin iradesiyle bertaraf edilemeyen bir hak tanımaya
zorlamıştır. Kanunun öngördüğü istisnalar (MK. 457-520 vd) dışında
murisin
iradesi ile bertaraf edilemeyen bu hakka, mahfuz hisse (MK. 453);
kendilerine
böyle bir hak tanınan kimselere de mahfuz hisse sahibi adı verilir.
İşte bu
hakkı murisin ihlal ve tecavüzlerine karşı koruma davalarına tenkis
davası
denmektedir. İsviçre-Türk “Medeni Kanununda mahfuz hisse kanuni bir
miras
hakkı olarak düzenlenmiş bulunmaktadır.” Böylece mahfuz hissesine
tecavüz
edilen kişinin bir alacaklı değil, miras hakkı ihlal edilen kişi
olarak
değerlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıkar. Tenkis davası bir miras
payının
tamamlanması davasıdır.
Tenkis davası tasarrufa konu malın lehtarın eline geçmiş olması
halinde eda istemini de kapsar. Tenkis kararı bu hali ile iki
kısımda mütalaa
edilmelidir. Birinci kısım muris tasarruflarının mahfuz hisse
sınırına
indirilmesini emreder ve o tasarrufu değiştirir. İkinci kısım ise
lüzumu
halinde mahfuz hisseyi tamamlamayı (edayı) emreder. İşte kanunu
yorumlarken
bu özellikleri dikkate almak haklar dengesi bakımından önem
kazanmıştır.
Medeni Kanunun 502. ve müteakip maddelerinde tenkis davası
düzenlenmiştir. Hangi tasarrufların tenkis edilebileceği,
hangilerinin
öncelikle ve hangi sıra ile tenkise tabi tutulacağı belirlenmiştir.
Mahfuz
hisseye tecavüz olup olmadığının değerlendirilme biçimi bu bölümde
açıklanmıştır.
Tenkis (indirim) davası, miras bırakanın saklı payları zedeleyen
ölüme
bağlı veya sağlar arası kazandırmaların (tebberru) yasal sınıra
çekilmesini
amaçlayan, öncesine etkili, yenilik doğurucu (inşai) davalardandır.
Tenkis davasının dinlenebilmesi için öncelikli koşul; miras
bırakanın
ölüme bağlı veya sağlar arası bir kazandırma işlemi ile saklı pay
sahiplerinin haklarını zedelemiş olmasıdır. Saklı payların
zedelendiğinden
söz edilmesi ise kazandırma konusu tereke ile kazandırma (temlik)
dışı
terekenin tümü ile bilinmesiyle mümkündür. Tereke miras bırakanın
ölüm
tarihinde bırakmış olduğu mameleki kıymetler ile, iadeye ve tenkise
tabi
olarak yaptığı kazandırmalardır. Bunlar terekenin aktifini
oluşturur. Miras
bırakanın borçları, bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bir aylık
nafakası,
terekenin defterinin tutulması, mühürlenmesi, cenaze masrafları gibi
giderler
de pasifidir. Aktiften belirtilen borçların indirilmesi net terekeyi
oluşturur. Tereke bu şekilde tesbit edildikten sonra mirasın
açıldığı
tarihteki fiyatlara göre değerlendirilmesi yapılarak parasal olarak
miktarının tesbiti gerekir. (MK. 454) Miras bırakanın Medeni Kanunun
453.
maddesinde belirlenen mahfuz hisseye tecavüz edip etmediği bulunan
bu rakam
üzerinden hesaplanır.
Mutlak olarak tenkise tabi tasarruflarda (ölüme bağlı tasarruflar
veya
Medeni Kanunun 507. maddesinin 1, 2 ve 3 fıkrasında gösterilenler)
veya
mahfuz hisseyi ihlal kastının varlığı kesin olarak anlaşılan
diğerlerinde
özellikle muayyen mal hakkında tenkis uygulanırken Medeni kanunun
512.
maddesindeki sıralamaya dikkat etmek davalı mahfuz hisseli
mirascılardan ise
aynı kanunun 503. maddesinde yer alan mahfuz hisseden fazla olarak
alınanla
sorumluluk ilkesini gözetmek, dava konusu olup olmadığına
bakılmayarak önce
ölüme bağlı tasarruflarla davacının saklı payını tamamlamak, sonra
sağlar
arası tasarrufları dikkate almak gerekir. Bu işlem sırasında dava
edilmeyen
kişi veya tasarrufların tenkisi gerekeceği sonucu çıkarsa davacının
onlardaki
hakkını dava etmemesinin davalıyı etkilemeyeceği ve birden çok
kişiye yapılan
teberru tenkise tabi olursa 505. maddede yer alan, alınanla
mütenasip
sorumluluk kuralı gözetilmelidir.
Davalıya yapılan tasarrufun tenkisine sıra geldiği takdirde
tasarrufun
tümünün değeri ile davalıya yapılan fazla teberru arasında kurulan
oranda
(SABİT TENKİS ORANI) tasarrufa konu malın paylaşılmasının mümkün
olup
olmayacağı (MK. 506) araştırılmalıdır. Bu araştırma sonunda
tasarrufa konu
mal sabit tenkis oranında bölünebilirse bu kısımların bağımsız bölüm
halinde
taraflar adına tesciline karar verilmelidir.
Tasarrufa konu malın sabit tenkis oranında bölünmezliği ortaya
çıktığı
takdirde sözü geçen 506. maddedeki tercih hakkı gündeme gelecektir.
Böyle bir
durum ortaya çıkmadan davalın tercih hakkı doğmadan davalının
tercihinin
kullanması söz konusu olamaz. Daha önce bir tercihten söz edilmişse
sonuç
doğurmaz. O zaman davalıdan tercihi sorulmak ve 11.11.1994 günlü 4/4
sayılı
içtihadı birleştirme kararı uyarınca sür’atle dava konusu olup sabit
tenkis
oranına göre bölünemeyen malın, tercih hakkının kullanıldığı gündeki
fiyatlara göre değeri belirlenir ve bu değerin sabit tenkis oranıyla
çarpımından bulunacak NAKTİN ödetilmesine karar verilir.
Şu halde mahkemece yapılacak iş;
1-Miras bırakan A.B.’in 9.5.1986 tarihli vasiyetnamesinde yer
alan temlik tasarrufu hissesinin değeri ile her bir davalıya yapılan
fazla
teburru değeri vasiyecinin ölüm tarihi itibariyle bulunmalıdır.
2-Vasiyetnamede yer alan temlik tasarrufunun tümünün değeri ile her
bir davalıya yapılan fazla teberru değeri arasında kurulan oran olan
sabit
tenkis oranında davacı yönünden taşınmazların ayrı ayrı
bölünebilirliği
araştırılmalıdır.
3-Sabit tenkis oranında temlik konusu taşınmazlardan bölünebilen
olursa bağımsız bölüm halinde taraflar adına ayrı ayrı tesciline
karar
verilmelidir.
4-Tasarrufa konu taşınmazlar sabit tenkis oranında bölünemiyorsa
Medeni Kanunun 506. maddedeki tercih hakkı gündeme getirilerek
davalılardan
tercih hakkı sorulmalıdır. Bu nedenle davalılar vekilinin böyle bir
durum
ortaya çıkmadan tercih kullanmış olması hukuki sonuç
doğurmayacaktır.
5-Davalılar tercih hakkını tenkisi lazım gelen miktarın kıymetinin
verilmesi şeklinde kullanırlarsa 11.11.1994 günlü 4/4 sayılı
İçtihadı
Birleştirme Kararı uyarınca suratle dava konusu olup sabit tenkis
oranına
göre bölünemeyen malların ayrı ayrı tercih hakkının kullanıldığı
gündeki
fiyatlara uygun değerleri belirlenecektir.
6-Belirlenecek bu değerler ile sabit tenkis oranı çarpımı ile
bulunacak olan naktin davalılar tarfından ödetilmesine karar
verilecektir.
7-Davacı A. A.’nın dava sırasında öldüğü ve mirasçıların davaya
dahil edildiği gözetilerek hüküm tesis edilmelidir.
2-Diğer yandan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 388/5. maddesi,
hükmün sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar
edilmeksizin
istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara
yükletilen
borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer,
açık,
şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesini emredici
kural olarak
getirmiştir. Gerekçeli kararın da kısa karara uygun düzenlenmesi
zorunludur.
(HUMK. m. 381/2).
Dava dilekçesi, bilirkişi raporu gibi herhangi bir belgeye atıf
yapılarak hüküm kurulamaz. Gerek tefhim edilen ve zabıtla belirlenen
kararda,
gerekse buna uygun düzenlenmesi zorunlu gerekçeli kararda taraflara
yüklenen
borç ile tanınan hakkın infazda güçlük çıkarmayacak biçimde
belirtilmesi
gerekir. Mahkemece kısa kararda kanuni hisseye düşen para oranı
şeklinde
tenkis davası kabul edildiği halde gerekçeli kararda davalılar
tarafından
açılmış usulüne uygun bir karşı dava bulunmadığı halde davalılar
yönünden de
davanın kabulüne karar verilmesi ve hükmedilen miktarın kimlerden
tahsil
edileceğinin açıklanmaması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Hükmün açıklanan sebeplerle BOZULMASINA, temyiz peşin
harcının
yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi. 22.4.1996
|