Ceza Genel Kurulu 2006/1-327 E., 2006/317 K.
CEZALARI AZALTICI SEBEP
KASDEN ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS
ŞAHISLARA KARŞI MÜESSİR FİİLLER
“İçtihat Metni”
Kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yapılan yargılama sonunda;
“…sanıklar M... A..., İ... A..., N... A..., C... A... ve S...
A...’nın mağdur M... S...’i muhtarlık görevinden dolayı hayati
tehlike geçirmeyip 15 gün iş ve güçten kalacak şekilde
yaraladıkları, mağdurdaki yaraların basit bir tıbbi müdahale ile
giderilebilecek nitelikte olmadığı ve eylemlerin adam öldürmeye tam
teşebbüs suçunu oluşturmadığı, kanaatine varılarak 765 sayılı
Yasanın 456/1,271 ve 463. maddelerine karşılık 5237 sayılı Yasanın
86/1, ve 86/3-c maddelerinin aleyhe sonuç doğurduğu göz önünde
bulundurularak 765 sayılı Yasanın 456/1,266/1 madde delaletiyle
272/1 ve 463. maddeleri uyarınca 1’er yıl hapis cezası ile
cezalandırılmalarına, aynı yasanın 59. ve 647 sayılı Yasanın 4.
maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, mahsuba, avukatlık
ücretine, yargılama giderine ......” ilişkin Ü... Ağır Ceza
Mahkemesince verilen 06.10.2005 gün ve 82-356 sayılı hükmün tüm
sanıkların müdafileri, katılan vekili ve yerel Cumhuriyet savcısı
tarafından temyiz edilmesi üzerine; Yargıtay 1. Ceza Dairesince,
05.10.2006 gün ve 1798-4112 sayı ile;
”1- ……….
2-..............
3-..............
4-Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıklar N... ve
İ...’ın müstakil faili gayri muayyen şekilde adam öldürme, sanık
N...’ın mağdur H...’ye yönelik kasten öldürmeye teşebbüs, sanıklar
S..., M..., N..., C... ve İ...’ın müstakil faili gayrimuayyen
şekilde mağdur M...’i kasten yaralama, sanık M...’in maktüle yönelik
kasten yaralama suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma
sonuçlarına uygun şekilde suç nitelikleri tayin, takdire dayalı
cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, savunmaları
inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanıklar S... ve C...’in kasten
öldürme, H...’ye yönelik kasten öldürmeye teşebbüs ve tehdit, sanık
M...’in kasten öldürme, H...’ye ve M...’e yönelik kasten öldürmeye
teşebbüs suçlarından elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter
nitelik ve derecede bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece
kabul ve takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde
bozma ve düzeltme nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş
olduğundan, sanıklar müdafilerinin duruşmalı incelemede, sanıklar
S..., M..., C... ve İ...’ın suçlarının sübut bulmadığına, öldürmeye
teşebbüs suçunun vasfına, mağdur M...’e yönelik eylemin görevi ile
ilişkisinin bulunmadığına vesaireye, C.Savcısının, sanıklar M...,
C... ve S...’nin kasten öldürme suçundan, İ..., S..., C..., M... ve
M...’in H...’ye yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçundan
mahkumiyetleri gerektiğine, mağdur M...’e yönelik suçun kasten
öldürmeye teşebbüs olduğuna, müdahiller vekilinin suç vasıflarına,
beraat eden sanıklar yönünden suçların sübut bulduğuna, teşdiden
ceza tayini gerektiğine yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz
itirazlarının reddiyle, mağdur M...’e yönelik müstakil faili gayri
muayyen şekilde kasten yaralama suçundan kurulan hükmün gerekçesinde
765 sayılı Yasanın 271. maddesinin uygulanması gerektiğinin
belirtilmesi ve artırımın da söz konusu yasa maddesine uygun şekilde
yapılması karşısında hüküm kısmına 272. madde olarak yazılmasının
maddi hata olduğu, 463. madde ile hesap hatası sonucu 9 ay yerine 1
yıl hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmesi yasaya aykırı olup, bu
hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden CMUK’nun 322.
maddesi ile tanınan yetki kullanılarak hüküm fıkrasından “272”
ibaresinin çıkarılarak yerine “271” yazılmak, 463. madde ile verilen
sonuç cezanın da 9 aya indirilmesine karar verilmek suretiyle
düzeltilen söz konusu müstakil faili gayri muayyen şekilde kasten
yaralama suçundan sanıklar S..., M..., N..., C... ve İ...’ın
mahkumiyetlerine, sanık N...’ın H...’ye yönelik kasten öldürmeye
teşebbüs suçundan mahkumiyetine, sanıklar S..., M..., C... ve
İ...’ın yukarda belirtilen suçlardan beraatlerine dair hükümlerin
kısmen tebliğnamedeki düşünce hilafına onanmasına,
5-Sanıklar İ... ve N...’ın müstakil faili gayri muayyen şekilde
kasten öldürme ve sanık M...’in maktüle yönelik kasten yaralama
suçlarından kurulan hükümlerin değerlendirilmesinde;
.............bozulmasına......” karar verilmiştir.
Özel Daire kararına ilk aşamada bir itiraz olmamıştır. Ancak;
düzeltilerek onanan hükümlerle ilgili olarak 27.10.2006 tarihinde
bir dilekçe veren sanıklar İ... A..., N... A..., M... A..., C...
A..., S... A... müdafii Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından karar
düzeltme talebinde bulunulmasını talep etmiştir.
Sanıklar müdafiinin anılan dilekçesi üzerine; Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığınca 06.12.2006 gün ve 212274 sayı ile;
”....Dairece düzeltilmek suretiyle onanan karar açısından karar
düzeltme istemi 5271 sayılı Yasanın 308. maddesi gözetilerek itiraz
isteği olarak nitelendirilip hukuka aykırılık oluşturduğu kanısıyla
itiraza konu edilmiştir. Şöyle ki;
765 sayılı Yasanın 271. maddesi “...resmi sıfatı haiz olan bir
memura vazifesini icra ederken veya..... icra ettiği vazifeden
dolayı” memurun (olayımızda muhtarın) yaralanması durumunda
uygulanabilecektir. Başka anlatımla uygulama şartı, memurun görevini
yaparken veya görevinden dolayı yaralanmasıdır.
Suça konu olayda ise taraflar arasında seçime dayalı husumet
bulunmaktadır. Karakol komutanı her iki tarafı barıştırmak amacıyla
bir araya getirmiş ve fakat amacına ulaşamamış, karakol çıkışında
seçimi kaybeden taraf olan sanıklar, muhtarlığı kazanan M... S...’i
yaralamışlardır. Yaralama nedeni belirli bir görevin yapılması veya
görev değil, muhtarlığı kazanma yarışından kaynaklanan çekişmedir.
765 sayılı Yasanın 271. maddesinin uygulanma koşulları yoktur.
Yerleşik Yargıtay kararları da, aynı doğrultudadır. Bu kapsamda;
Yargıtay 4. Ceza Dairesinin;
a-11.05.1998 gün ve 4655/4928 sayılı kararında, muhtarın yasada
belirtilen görevini yaparken görevli sayılacağı;
b-18.11.1998 gün ve 8935/10238 sayılı kararında, düğüne gitme
konusunda çıkan tartışmada yaralanan muhtarın görevli
sayılamayacağı;
Belirtilmiştir....” gerekçesiyle; “sanıkların muhtarlık (memurluk)
görevi nedeniyle ve görev sırasında olmaksızın, kişisel nedenlerle
muhtar M... S...’i yaraladıkları olayda, düzeltilmiş haliyle 765
sayılı Yasanın 271. maddesinin uygulandığı mahkeme kararını
düzelterek onayan Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 05.10.2006 gün ve
1798-4112 sayılı kararının kaldırılarak, Ü... Ağır Ceza
Mahkemesinden verilen 06.10.2005 gün ve 82-356 sayılı M... S...’in
yaralanmasına ilişkin hükmün bozulmasına karar verilmesi...” itiraz
yoluyla istenilmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza
Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı
arasındaki uyuşmazlık; köy muhtarı olan mağdur M... S...’in sanıklar
tarafından müstakil faili belli olmayacak şekilde yaralandığı
olayda, 765 sayılı Yasanın 271. maddesinin uygulanma koşullarının
bulunup bulunmadığına ilişkindir.
İtiraz yazısının kapsamına göre; Genel Kuruldaki inceleme, sanıklar
S... A..., M... A..., N... A..., C... A... ve İ... A... haklarında
mağdur M... S...’i kasten yaralama suçlarından kurulan hükümlere
hasren yapılmıştır.
Uyuşmazlığın çözülebilmesi için, öncelikle sanıklarla mağdur
arasındaki ilişkinin mahiyetini belirlemeye ve suça ilişkin diğer
bilgileri ortaya koymaya ihtiyaç bulunmaktadır.
Dosyada yer alan ve en sonuncusu Adli Tıp Kurumundan alınan
raporlara göre; mağdur M... S...’de oluşan yaralar şu şekildedir:
-Saçlı deride, parietal bölgede kenarları düzensiz, 10 cm. cilt,
cilt altı kesisi (Bu yaralanma nedeniyle hayati tehlike geçirmemiş,
7 gün iş ve gücünden kalmıştır.)
-Burun kökünde, os nazalede hematom ve kırık (Bu yaralanma nedeniyle
hayati tehlike geçirmemiş, kemik kırığından mütevellit 15 gün iş ve
gücünden kalmıştır.)
-Sol dirsekte 2-2 cm. ekimoz, 6x10 cm. ödem (Bu yaralanma nedeniyle
hayati tehlike geçirmemiş, 7 gün iş ve gücünden kalmıştır.)
-Sol kol humerus arka iç yanda 7x15 cm. hematom (Bu yaralanma
nedeniyle hayati tehlike geçirmemiş, 7 gün iş ve gücünden
kalmıştır.)
-Boyunda 3x3 cm. ekimozlu alan (Bu yaralanma nedeniyle hayati
tehlike geçirmemiş, 7 gün iş ve gücünden kalmıştır.)
-Sol omuzda 2x2 cm. ekimoz (Bu yaralanma nedeniyle hayati tehlike
geçirmemiş, 7 gün iş ve gücünden kalmıştır.)
-Sırtta sol skapula altında 5x15 cm. eritemli alan (Bu yaralanma
nedeniyle hayati tehlike geçirmemiş, 7 gün iş ve gücünden
kalmıştır.)
Sonuç olarak; mağdurda tamamı künt cisimle oluşturulmuş 7 adet yara
bulunmaktadır. Bu yaraların, girebi, balta gibi aletlerle meydana
getirilmeleri de olasıdır. Burun kırılmasına neden olan yaralanma
dışındaki yaralanmaların her biri tek tek ve toplu olarak hayati
tehlikeye sebep olmadan, 7 gün iş ve güçten bırakacak vasıftadırlar.
Burun kırılması nedeniyle ise mağdur hayati tehlike geçirmeksizin 15
gün iş ve gücünden kalmıştır.
Olayımızda, mağdur M... S...’den başka bir kişi ölmüş, bir kişi de
yaralanmıştır. Ancak, itirazın kapsamına bakıldığında, incelemenin
mağdur M... S...’e karşı işlenen suçlarla sınırlı tutulması
zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
Şimdi, sanık hakkında kurulan hükmü tüm yönleriyle irdeleyecek
olursak;
Dosya incelendiğinde; mağdur M... S...’in yaralandığı olaya, mahkum
olan bütün sanıkların katılıp katılmadıkları hususunda; olayı tüm
boyutlarıyla açıklayan tarafsız tanık bulunmaması ve sanık
savunmalarının olayla uyumlu olmaması nedeniyle, Yerel Mahkemenin
mağdur beyanlarına ve bunları destekler nitelikteki olayı kısım
kısım açıklayabilen tanık beyanlarına birlikte itibar ederek;
sanıklar için suçun sübutunu kabul etmesinde, Özel Dairenin de aynı
doğrultuda karar vermesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bunun gibi, mağdurdaki yaraların adedi, kullanılan aletin (veya
aletlerin) niteliği ve sanıkların 7 yara oluşturabilecek fırsatı
bulmalarına rağmen en ağırı 15 gün iş ve güçten bırakacak nitelikte
yaralara sebep olacak darbelerle yetinmeleri tüm dosya kapsamı ile
birlikte değerlendirildiğinde, suçların kasten öldürmeye teşebbüs
yerine, kasten yaralama olarak kabul edilmesi de yerindedir.
Mağdur 7 yerinden yaralanmıştır. Ancak, hangi yarayı hangi sanığın
yaptığını belirlemek dosya kapsamına göre mümkün değildir. Yaraların
en ağırı 15 gün iş ve güçten kalmayı gerektirdiğine göre, suç
vasfının buna göre belirlenmesi ve bu yarayı kimin yaptığı belli
olmadığı için 765 sayılı Yasanın 463. maddesinin uygulanması
isabetlidir. Yine bu yaranın silahtan sayılan bir aletle işlendiği
hususunda her türlü kuşkuyu ortadan kaldıracak nitelikte deliller
bulunmadığına göre, aynı yasanın 457/1. maddesinin uygulanmamış
olması hüküm adına bir eksiklik değildir.
Şu halde; suçun sübutunda, nitelendirilmesinde, 765 sayılı Yasanın
463. maddesinin uygulanmasında ve 457/1. maddesinin uygulanmamasında
herhangi bir sorun tespit edilemediğine göre, asıl meseleye yönelmek
gerekecektir.
Asıl sorun, yukarıda da belirtildiği gibi 765 sayılı Yasanın 271.
maddesinin uygulanıp, uygulanamayacağına ilişkindir.
765 sayılı Yasanın 2370 sayılı Yasa ile değişik 271. maddesi aynen
şu şekildedir:
”Her kim resmi sıfatı haiz olan memura vazifesini icra ederken veya
resmi sıfat ve memuriyeti sona ermiş olsa bile icra ettiği vazifeden
dolayı cismen eza verecek veya hastalığını mucip olacak müessir bir
fiil işlerse 456’ncı maddeye göre verilecek cezalar aşağıdaki
gösterilen suretlerle artırılır.
1-(6123 sayılı Yasa ile değişik) Eğer memur 266’ncı maddenin 1’nci
bendinde gösterilen kimselerden ise ceza üçte birden yarıya kadar,
2’nci bendinde gösterilen kimselerden ise bir misli ve 3’ncü
bendinde gösterilen kimselerden ise iki misli artırılır.
2-…….
Hiçbir halde yapılacak zam altı aydan aşağı olamaz. Bu maddede
yazılı hallerde takibat şikayete bağlı değildir.”
Madde metnine göre; 765 sayılı Yasanın 456. maddesi gereğince
belirlenen cezaların bu madde uyarınca artırılabilmesi için iki
temel koşul gereklidir.
1-Mağdur suç tarihinde memur olarak çalışmalı ya da daha önce
memurluk yapmış olmalıdır.
2-Suç, mağdurun memur olarak görevini yaptığı sırada ya da görevi
sırasında olmasa bile, memur olarak görev yapmış olmasından dolayı
işlenmelidir.
Olayımızda; mağdur olan M... S..., 28.03.2004 tarihinde yapılan
Yerel Mahalli İdareler Seçimlerinde Y... Köyü Muhtarlığına seçilmiş
ve mazbatasını almıştır. Hadise, seçimden bir hafta sonra meydana
gelmiştir. Seçimden sonra sanıklarla, mağdur ve aza seçilenler
arasında gerginlik başlayınca Y... Köyü’nün bağlı olduğu T...
Karakol Komutanı taraflarla görüşmek istemiş ve tüm tarafları
06.04.2004 tarihinde T...’a çağırmıştır. Kavga da burada çıkmıştır.
Dolayısıyla, köy muhtarının, Türk Ceza Yasası anlamında memur
sayılacağı yerleşik içtihatlarla kabul edilmişse de; suçun mağduru
olan köy muhtarı ancak kendi köyü hudutları içerisinde görevli
sayılabileceğine göre, görev gereği gelmediği T...’da görevli
sayılamayacaktır. Şu halde, 765 sayılı Yasanın 271. maddesinin
uygulanıp uygulanamayacağını değerlendirebilmek için, yaralama
eyleminin görevi başında olmasa bile memura karşı görevinden dolayı
gerçekleştirilip, gerçekleştirilmediğini tespit etmek gerekecektir.
Bunu belirleyebilmek için, suçun hangi nedenle işlendiğini ortaya
çıkarmak lüzumu vardır. Bu amaçla, dosyada bulunan ifadeleri
özetleyecek olursak;
Yukarıda da belirtildiği gibi; olayı tek başına aydınlatabilecek
tarafsız tanık ifadesi bulunmamaktadır.
Mağdur katılan M... S... 07.04.2004 günlü kolluk ifadesiyle başlayan
ve tüm yargılama aşamalarında tekrar ettiği iddialarında;
“......benim ikamet etmekte olduğum K... köyü T... mahallesi,
mahalle halkının imzaları ile Y... köyü olarak değiştirildi. 28 Mart
2004 tarihinde yapılan Yerel Mahalli İdareler Seçimlerinde ben ve
bizi darp eden şahıslardan İ... A... muhtar adayı olarak çıktık,
bunun ardından İ... A... ile benim ailem arasında gerginlik başladı,
sürekli beni, ailemi ve benim tarafımda olan insanları tehdit
etmeye, bize baskı yapmaya başladılar. Bu şahıslardan hiçbir kimse
bana direkt olarak muhtarlıktan geri çekil veya seni öldürürüz
şeklinde tehditte bulunmadı. Ancak yakın çevreme ve ortak
arkadaşlarımıza muhtarlığı bıraksın, adaylıktan çekilsin şeklinde
laflar söylüyorlardı. Bu sözler sürekli benim kulağıma geliyordu,
beni ve beni destekleyen insanları tedirgin ediyordu. Yapılan
seçimler sonucunda ben muhtar olarak seçimi kazandım. Bunun üzerine
İ... A... ve ailesi; yani kardeşleri S..., C..., M... A..., babası
M... A... ve İ...’ın oğlu N... A... benim yanımda olan şahısları ve
ailemi tedirgin etmeye başladılar. Bu durumu görüşmek üzere, T...
Jandarma Karakoluna çağırıldık. Karakola, azalarım M… A..., Y…
ikinci, H… S… ve C… A... ile birlikte çağırılmıştık. Bu şahıslardan
Y… İkinci gelmedi. Ben, azalarım; Murat A..., Celal A...,H… S…,
seçimlerdeki rakibim İ... A..., ağabeyim H... Sönmez ve amcam H… S…
ile birlikte komutanın odasına girdik. Burada görüştük. Yarım saat
kadar sonra hep beraber dışarıya çıktık. Bu esnada İ... A...
yanımızda idi, biz karakol nizamiyesinden dışarıya çıktığımızda
karakolun karşısındaki bakkaldan N... A..., M... A..., C... A...,
S... A... çıktılar, yoldan bize doğru geldiler. Bu esnada ellerinde
hiçbir alet yoktu. Biz kaldırımdan ilerlemeye devam ettik. Birkaç
metre önümde M... A..., Osman Uçur adlı şahısla pat pat motorunun
üstünde oturuyordu. Ben yanlarından geçerken O… U…’a elimle merhaba
işareti yaptım. Bu esnada M... A... ayağa kalkarak bana yumrukla
saldırdı, şerefsiz, pezevenk dedi. M... A... bize bu şekilde
bağırınca diğer şahıslar N... A..., M... A..., C... A..., S... A...,
İ... A... bize doğru saldırdılar, o sırada N... A...’nın elinde
girebi vardı. Ancak diğer şahıslarda ne olduğunu göremedim. Bu
kalabalık bana ve yanımdaki amcam H… S…’le, ağabeyim H... S…’e
saldırınca bir anda ne olduğunu anlamadım. Her yanımdan darbeler
gelmeye başladı, o sırada N... A... bana elindeki girebi ile bir çok
kez vurdu. Olay esnasında şahısların ellerinde sopa, çekiç, balta ve
girebi vardı, girebi N...’ın elinde idi, baltanın da kavga esnasında
İ... A...’nın elinde olduğunu hatırlıyorum. Ölen ve yaralanan
şahıslara kimin ne ile vurduğunu görmedim. İ... A...’yı elindeki
baltayı sağa sola savururken gördüm. Ben şahısların elinden
kurtuldum ve yakındaki jandarma karakoluna sığındım. Belirttiğim
gibi bu şahısların bizi yaralamakta ve amcam H... S...’i öldürmekte
kullandıkları kesici aletleri nerden aldıklarını görmedim. Tahminime
göre, elbiselerinin altından çıkardılar, yani araçtan almadılar.
Araca hiç gitmediler, bakkaldan çıktıktan sonra direk olarak bize
saldırdılar. Beyan ettiğim gibi bu şahıslar tarafından ben, ailem ve
benimle beraber seçilen aza arkadaşlar baskı ve tehdit altında
bırakılıyorduk. Ben 05.04.2004 günü azalarımı aradım. Mazbata
almaları için gelmelerini söyledim, onlar da bana biz dört aza
toplandık, İ... A... bizi sürekli tehdit ediyor; gitmeyeceksiniz,
istifa edeceksiniz diyor, bu yüzden biz gelemiyoruz dediler. Ben de
bu yüzden T... Karakolunu aradım. Komutana ne yapmamız gerektiğini
sordum, o da bu olay üzerine bizi 06.04.2004 günü saat 15:00’de
toplantıya çağırmıştı, olay bu toplantıdan sonra oldu. Benim ve
ailem ile azalarımın tehdit edilmesi olayı ile ilgili olarak bana bu
haberleri getiren şahısları şu anda söylemek istemiyorum. Baskı
altında kalabilirler, daha sonra açıklayacağım, seçimler esnasında
köy halkı bu şahıslar tarafından baskı altında bırakıldı, bu nedenle
seçimlerimiz jandarma tarafından alınan güvenlik önlemleri altında
geçti, seçimden sonra beni korkudan hiç kimse tebrik edemedi.
Seçimden önce de benim seçmenlerimin bu şahıslar tarafından tehdit
edilmeleri ile ilgili olarak C.Savcılığına şikayet dilekçesi
verilmişti. Ben bu olaydan dolayı yaralanmama sebep olan M... A...,
İ... A..., S... A..., C... A..., M... A..., N... A...’dan şikayetçi
ve davacıyım” derken; aynı zamanda mağdur M... S...’in kardeşi olan
mağdur H... Sönmez ilki 07.04.2004 günü kollukta verilmiş olan, tüm
aşama ifadelerinde; mağdur M... S...’e benzer şekilde beyanda
bulunduktan sonra olay anını anlatırken; “…Bizim aracımız da onların
aracının hemen yanındaydı, M... A..., ben ve H... S...’e hitaben
‘size bu köyde muhtarlık yaptırmayacağım, sizin ananızı avradınızı
sinkaf edeceğim, bakalım hangi kanun size muhtarlık yaptıracak’
dedi, ben amcam H... S...’e ‘amca yürü gidelim, bunların beyni
dönmüş’ dedim, biz araca doğru iyice yaklaşmıştık ki hemen
arkamızdan gelen ve M... A...’nın küfür ve tehditlerini işiten
muhtar M... S..., M... A...’ya hitaben ‘M... amca sen babam
yaşındasın büyüğümüzsün, bize örnek olmanız lazım’ deyince; M...
A... “siktir ol git, ananı avradını sinkaf ederim, sana hangi
anasını avradını sinkaf ettiğim muhtarlık yaptıracak görelim’ dedi
ve kendi çocuklarına dönerek ‘ben sizi bu günler için büyüttüm’
demesi üzerine; yakınımızda bulunan S... A... elindeki satır ile
amcam H... S...’in üzerine yürüdü, vurup vurmadığını göremedim, bu
arada İ... A... elinde balta ile amcam H... S...’in üzerine
saldırdı. Bu arada M... A... benim suratıma yumruk vurdu, M...’in
elinde balta, girebi gibi bir alet yoktu, ben sendeledim, bu sırada
arkamdan birisi kafama sert bir cisim ile vurdu, kimin vurduğunu
görmedim, ancak bir ara C... A...’yı görmüştüm, elinde harhangi bir
alet göremedim, M... A... bana vurmadı, kimseye vurduğunu da
görmedim. Benim kafama vurulduktan sonra ben yere düşüp bayılmışım,
daha sonra neler oldu bilmiyorum….” Demiştir.
Buna karşılık; sanıklardan N... A... ilki 06.04.2004 günlü ve
kollukta yapılan tüm savunmalarında; “Bizim A... ailesi olarak;
Sönmez ailesi ile özellikle M... S... ile aramızda birkaç yıldır
husumet vardı, M... S... bizim hakkımızda yani A... sülalesi
hakkında sürekli dilekçe yazarak bizi mahkemeye veriyordu, bizim
köyümüz olan Y... köyü daha önceleri K... köyüne bağlı T...
mahallesi olarak geçerdi, daha sonra M... S... önderliğinde köyün
kararı ile dilekçe verildi ve T... mahallesi Y... köyü oldu. 28 Mart
Mahalli İdareler Seçimlerinde de ilk defa köyümüze muhtar
seçecektik, muhtar adayı olarak benim babam olan İ... A... ve M...
S... çıktı, daha önceden de aramızda bulunan husumet nedeni ile
seçim biraz gergin geçti, seçim sonucunda M... S... muhtarlığı
kazandı. Bugüne kadar aramızda hiçbir sorun olmadı, ancak ailece
muhatap da olmuyorduk. Bugün babam ve muhtar M... S... ve azalar
karakola, komutanla görüşmek üzere çağrılmışlardı. Biz de babam İ...
A...’ya ait olan minibüs ile ben, babam, dedem M... A..., amcam S...
A... ve köyümüzün azaları Halis Sönmez, murat A..., Celal A...
olduğu halde T... kasabası merkezine geldik. Babam ve azalar H… S…,
M… A..., C… A... komutanla görüştüler, daha sonra karakoldan
çıktılar, 50 m. kadar yürüdükten sonra minibüsün yanına gelmişlerdi
ki, H... S... adlı şahıs amcam M... A...’nın kafasına yumruk attı,
bu arada M... S... bana tekme vurdu, bende sinirlendim ve elimdeki
girebi ile H... S...’in kafasına vurdum, daha sonra M... S...’in
kafasına girebi ile vurdum, bu arada elimdeki girebinin ağaç sapı
kırıldı ben hemen aracının içerisinde bulunan baltayı alıp geldim ve
H... Sönmez’in kafasına vurdum. Daha sonra jandarmalar gelip beni
yakaladılar ve elimdeki baltayı aldılar, beni karakola getirdiler,
ben bu şahıslara öldürmek kastı ile vurmadım, ancak çok
sinirlendiğimden kendimi kaybettim ve şahıslara bir çok kez vurdum,
kime kaç sefer vurduğumu hatırlamıyorum, olaya karışan başka şahıs
yoktu yani benim ailemden benden başka yaralanan şahıslara vuran
olmadı, ben bu olaydan dolayı çok pişmanım, olay tamamen benim bir
anlık sinirimden dolayı olmuştur” diyerek, olay anında mağdur
taraftan gelen hareketlere sinirlenerek maktülü kendisinin
öldürdüğünü, mağdurları da tek başına yaraladığını söylemiştir. Aynı
zamanda N... A...’nın babası olan sanık İ... A... ilki Cumhuriyet
savcısı önünde 08.04.2004 tarihinde yapılan savunmalarında N...
A...’ya benzer şekilde; “….Olaydan önce her iki aile arasında hiçbir
husumet yoktu. Seçimi M... kazandı ancak ben bunu problem yapmadım.
Ancak, M... sanıyorum, kendisini tehdit ettiğimizden bahisle bizi
şikayet etmiş. Bu nedenle olay günü, karakoldan bizi çağırdılar,
oraya gittik. Karakola bizim taraftan sadece ben girdim. Komutan
hepimizle tek tek görüştü, sonra çıktık. Önde S…’ler gidiyordu, ben
arkalarındaydım, aramızda 15 metre vardı, birden bire M... ve
yanındakiler oğlum N...’ın üzerine yürüdüler, oğlum arabadaki
girebiyi alarak önce H…’a, o düşünce H...’ye , daha sonra da M...’e
vurdu. Üçü de yere düştüler. Ben uzaktım, müdahale edemedim. Sonra
da korktum ve minübüse binip kaçtım. Bizimkiler o sırada orada
yoklardı, sanıyorum bakkala falan gitmişlerdi. Tarladan geldiğimiz
için arabada balta ve girebi vardı. Olaya karışmadım” derken; İ...
A...’nın dedesi olan ve yargılama sırasında sanık olarak
yargılandıktan sonra beraat eden M... A... ilki Cumhuriyet savcısı
önünde 08.04.2004 tarihli olan yöntemine uygun ve müdafili tüm
savunmalarında; “…Biz eskiden beri Sönmez ailesi ile konuşmayız,
ancak aramızda ciddi bir olay olmamıştır. Seçimden sonra, iki aileyi
barıştırmak için bizi karakola çağırdılar. Olay günü biz de bu
nedenle karakola geldik. Karşı taraf gelmişti, oğlum İ... karakola
onlarla görüşmeye girdi, biz dışarıda bekledik. Çıktıklarında biz
aracımızın yanında bekliyorduk, M..., H... ve H... bize
yaklaştıklarında, H... bize “sizin ananızı avradınızı sinkaf ederim”
diye küfür etti. Bunun üzerine, torunum N... birden girebi ile
H...’ın üzerine saldırdı, üçüne de vurdu. Biz olaya karışmadık.”
demiştir. Diğer sanıklar S... A..., M... A... ve C... A...’nın
savunmaları da M... A...’nın savunması ile aynıdır.
Olayın tanıklarını üçe ayırarak incelemek gerekir. Birinci grup,
jandarma karakolu görevlilerinden oluşan ve husumeti baştan beri
bilen, olaya da kısmen şahit olan gruptur. İkinci grup azalar,
üçüncü grup ise olayla ilgili bilgisi olan diğer kişilerdir.
Aynı zamanda karakol komutanı olan tanık Ö... U... Mahkemedeki,
27.05.2004 tarihli ifadesinde; “…M... S... seçim öncesinde bir
dilekçe ile Kaymakamlıktan seçimlerde güvenlik tedbiri alınmasını
istemişti. Bize yazı gelince gerekli tedbirleri almıştık. Seçimde
olay olmadı. Seçimden önce her iki adayı da çağırdım. Yanımda
tokalaşıp öpüşmüşlerdi. Herhangi bir tehdit olmadığını
söylemişlerdi. Olay günü, muhtar M... saat 11.00-11.30 da beni
Ü...’den telefonla aradı. Azaların A... ailesi tarafından tehdit
edildiğini söyledi. Ayrıca, azaları ve karşı tarafı çağırarak bu
meseleyi konuşmamız gerektiğini ifade etti. İ...’ın babası M...’e
ulaştım ve ona söyledim. 14.30 da M..., H... ve H... geldiler. Bir
süre sonra, diğer azalar ve İ... geldiğinde, ben önce hepsi ile tek
tek görüştüm. Hepsi de tehdit edilmediklerini söylediler. Sonra
topluca görüştüm. Tehdit edilmedik dediler. İstifa etmek isteyen
olursa, nereye dilekçe verebileceklerini söyledim, şikayetçi olmak
isteyen de olmadı. Taraflar çıktıktan, birkaç dakika sonra,
dışarıdan gürültü geldi, önce olayı göremedim. Ben dışarı çıkarken,
M... yaralı olarak karakola giriyordu, A...’lar yaptı dedi.
Çıktığımda olay bitmişti. M...’in; İ...’ın ve tüm azaların
çağrılacağından haberi vardı, zaten kendisi böyle istemişti. Diğer
tarafa da, muhtar ve azaların geleceğini söylemiştim. İ...’a
ulaşamadığım için babası ile görüştüm, o da bana İ...’ın tarlada
olduğunu söylemişti.” şeklinde beyanda bulunmuştur. Bundan başka,
olay anına tanık olmayan ancak önceki husumetle ilgili bilgisi olan
tanık S… Ö… (Üst Çavuş) Mahkemedeki 15.07.2004 tarihli ifadesinde;
“…Seçimden önce yaptığımız istihbari çalışmalarda olay olması
muhtemel olan köylerden Y... köyüne seçim günü sabah gittim, iki
muhtar adayı ile görüştüm. Sayım sırasında sandık görevlisi beni bir
kez çağırdı, oy sayımında bir gerginlik meydana gelmişti, ben de
müdahale ettim. Seçim sonuçları belli olduktan sonra da, gerginlik
olmasın diye iki adayı çağırıp barıştırmak istedim, her ikisi el ele
tutuştular, adaylarda herhangi bir gerginlik yoktu, ancak sanık
S..., İ...’ın elini çekip, bu şerefsiz oruspu çocuğu ile ne muhatap
oluyorsun deyince, İ... ta bu adamla barışmam dedi.” diyerek
husumetin seçimden daha önce var olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Tanık T… A…’ın (Jandarma astsubay) bilgisi ise daha çok olay anına
ilişkindir. Tanık ilki kollukta ve 08.04.2004 tarihli olan tüm aşama
ifadelerinde; “…..Karakolda çalışırken dışarıdan gürültü geldi.
Çıktığımda kalabalık vardı. 40 metre mesafede bir kalabalık gördüm.
Adını daha sonra öğrendiğim N... isimli şahsın elinde bir balta
olduğunu ve bu baltanın künt kısmı ile yerde yatan kim olduğunu
bilmediğim şahsın kafasına bir kez vurduğunu fark ettim. Ben o
sırada oraya doğru koşmaya devam ediyordum. N... bu şahsın kafasına
bir kez daha vurdu. Ben daha fazla vurmasın diye bu şahsa yöneldim.
Kalabalıkla ilgilenmedim. N..., ben yaptım diye bağırıyordu. Onun 5
metre yakınında İ... vardı. Onun elinde de tahta saplı bir alet
gördüm. Balta mı, girebi mi ayıramadım. O da sağa sola koşuyordu.
Sonra ben N...’ı tutarak daha fazla vurmasını engelledim. Olaydan
sonra olay yerinde sapı kırılmış bir girebi gördüm, bunu gördüğüm
yerle, İ...’ı gördüğüm yer yakındı, ancak aynı yer olup olmadığını
bilmiyorum. Ben tahkikat esnasında, N...’ın vurduğu şahsın maktül
olmadığını öğrendim. Ancak kim olduğunu bilmiyorum.” diyerek olay
anını kısmen resmetmiştir. Tanık M… B…’ın (Uzman Çavuş) Mahkemedeki
17.06.2004 tarihli ifadesi ise şu şekildedir; “…Olay günü odamda
çalışıyordum. Komutan, taraflarla görüşüyordu. Biraz sonra kavga
olduğu söylendi, çıktım. İki kişi kanlar içinde yatıyordu. M...
karakol nizamiyesine gelmişti. Yaralılara 10-15 metre uzakta sanık
N... elinde balta ile duruyordu, Tamer astsubay onu zapt etmeye
çalışıyordu.” Karakol görevlileri içerisinde olay ile ilgili bilgisi
olan son kişi tanık T… Ö…’tür. (Er) Tanık ilki kollukta ve
07.04.2004 tarihli olan tüm ifadelerinde; “….Ben nöbet tutarken, ilk
aşamada göremediğim bir yerde olay başladı. Sonra gördüğümde ismini
İ... olarak öğrendiğim şahsın elinde girebi vardı. Girebiyi
kaldırmıştı, 2-3 vatandaş ta onu tutmuş ve girebiyi kullanmasını
engelliyorlardı. Karakola haber verdim. Daha sonra, N... isimli
şahsın önünde yatan şahsın kafasına baltanın arka tarafıyla iki kez
vurduğunu gördüm. Tam o sırada Tamer astsubay gelip, N...’ı
yakaladı.” demektedir.
Mağdur tarafından köy azalarının seçimden sonra tehdit edildikleri
gerekçesiyle istifa etmek istedikleri belirtilmektedir. Esas
itibarıyla, taraflar arasındaki gerginliğin iyice artmasının altında
da bu sebebin yattığı hissedilmektedir. Bu nedenle; köy azaların
ifadelerine bakacak olursak;
Tanık M… A... (Aza) (Her iki tarafla da yakın akraba) ilki
07.04.2004 günlü kolluk ifadesi olan tüm ifadelerinde; “İkamet
ettiğimiz Y... köyünde yaşayan halkın tamamı iki kardeşten
üremiştir. Eskiden soyadları Nazlı iken sonradan bir kısım aileler
A..., bir kısım aileler Sönmez soyadını almışlardır. A... ve Sönmez
aileleri zaman zaman ağız münakaşası yaparlar, yaklaşık iki yıl
kadar evvel de M... A...’nın gelinleri ile 06.04.2004 tarihindeki
olayda yaralanan M... S...’in dayısının oğlu kavga etmişlerdi, o
tarihten sonra kavga olayı olmadı. 28 Mart 2004 tarihinde yapılan
seçimler öncesinde M... S... ile İ... A... adlı şahıslar muhtarlığa
adaylıklarını koydular, seçim çalışmaları sırasında İ... A... ve
kardeşleri olan M... A..., S... A..., C... A... adlı şahıslar köy
içerisinde M... S... bu köyde muhtarlık yapamaz, ona muhtarlık
yaptırmayız, muhtarlık görevini biz daha iyi yaparız diyerek
söylenmeye başladılar, bu söylentiler tüm köye yayıldı, her iki
muhtar adayı da beni aza olarak yanına almak istediler fakat ben
kendi isteğim ile taraflardan bağımsız olarak adaylığımı koydum,
seçimler neticesinde ben köy azası seçildim. Seçimlerin sonunda M...
S... Muhtarlık seçimlerini kazandı. Seçim bittiğinden 06.04.2004
tarihine kadar geçen sürede ben kimseyi tehdit etmediğim gibi
başkaları da beni tehdit etmedi, ancak köy içerisinde yapılan
dedikodularda İ... A... ve taraftarlarının muhtar olarak seçilen
M... S...’e muhtarlık, azalara da azalık yaptırmayacakları, bu
şekilde konuşulduğu iddia ediliyordu, beni bizzat tehdit eden
olmadı. Ben bu söylentileri duyunca bu huzursuz ortamda azalık
görevini bırakma ihtiyacı duydum. Köyde bir huzursuzluk vardı,
muhtar olarak seçilen M... S... T... Jandarma Karakolunu arayarak
kendisinin ve aza olarak seçilen bizlerin muhtarlık seçimlerini
kaybeden İ... A... ve yakınları tarafından tehdit edildiğimizi,
görev yapmakta zorlanıldığını beyan etmiş, olayın doğruluğunun
araştırılması suç unsuru varsa gerekli yasal işlemin yapılabilmesi
için 06.04.2004 günü saat 15:00 sıralarında T... Jandarma Karakol
Komutanlığına geldik, karakol komutanı yeni seçilen muhtarımız M...
S..., muhtarlık seçimlerini kaybeden İ... A..., azalar Halis Sönmez,
Celal A... ve benimle birebir görüştü, görüşmemiz sırasında ben
tehdit edilmediğimi ancak köyde var olan huzursuzluk nedeni ile
azalık görevimden istifa etmek istediğimi beyan ettim. Karakol
komutanı benim haricimdeki diğer kişiler ile de tek tek görüştü,
muhtar adayları ve azaların karakol komutanına ne tür beyanda
bulunduklarını bilemiyorum. Ancak köyden karakola gelirken M...
A...’ya ait olup sürücülüğünü oğlu S... A...’nın yaptığı minibüsün
içerisinde benimle beraber bulunan diğer azalar H… S… ile C… A...
ile aramızda konuşurken her ikisi de kendilerinin azalık görevini
yapmak istemediklerini beyan ediyorlardı, ben kendilerine daha
önceki günlerde sorduğumda köydeki huzursuzluk ortamı nedeni ile
azalık görevinden istifa edeceklerini söylediler. Köyden karakola
gelirken aynı araç içerisinde M... A..., İ... A..., M... A..., N...
A..., C... A..., Celal A..., H… S…, O… U… ve ben bulunuyordum, aracı
S... A... sürüyordu, ben şoförün hemen arkasında oturuyordum ve
köyden T...’a gelirken araç içerisinde balta, girebi türü alet
görmedim. Karakol komutanı ile ben dahil toplam beş kişi tek tek
görüştükten sonra karakol komutanı tekrar hepimiz ile toplu olarak
görüştü ve herkes fikrini bir kez daha söyledi, tüm azalar tehdit
edilmediklerini söylediler. Muhtar M... S... o sırada şikayetçi
olmadı, karakol komutanı da bize ‘aranızda husumet olmasın, istifa
etmek isteyenler var ise istifa makamına müracaat edebilirler, şu
anda herhangi bir şikayeti olan var ise gerekli yasal işlemi
yapalım’ dedi. O sırada orada bulunan herkes şikayetleri olmadığını
söyledi. Karakol komutanından izin alarak dışarı çıktık, karakol
bahçe kapısından çıktık, ben sigara almak için bakkala gittim, diğer
şahıslar araçlarına binmek için araçlarının bulunduğu yere doğru
yürüdüler. Bu sırada dışarıdan gürültüler, bağrışmalar geliyordu.
Ben hemen bakkaldan tek başıma çıktım 60-70 m. kadar uzaklıktaki
kalabalık arasında yerde iki şahsın yattığını gördüm, yerde yatan
H... S...’in başında İ... A... duruyordu ve elinde 1 m kadar
uzunluğundaki kırık bir girebi sapı vardı, dedi. Olay sırasında olay
mahallinde bulunan yaklaşık 1 metre uzunluğundaki kırık tahta girebi
sapı M… A...’ya gösterildi. Şahıs “teşhis ettim, olay sırasında İ...
A...’nın elinde gördüğüm girebi sapı bana göstermiş olduğunuz bu
girebi sapıdır” dedi ve ekledi; M... A... ise H... S...’in 5-6 metre
uzağında park etmiş otomobillerin arasında duruyordu, ben hemen İ...
A...’ya sarıldım ve buradan git diye bağırdım. M... S...’in yüzünden
kanlar akıyordu. H... S... ile H... Sönmez ise yerde hareketsiz
yatıyorlardı, herkes panik içerisinde kaçışıyordı. M... A..., M...
A..., C... A..., C… A..., H… S… ve diğerlerinden, kimi araca
binmeye, kimi yaya olarak olay yerinden uzaklaşmaya çalışıyordu.
………… her iki tarafta benim yakın akrabam olur, H... S… benim kız
kardeşimin kocası olur, M... A... benim babamın amcasının çocuğudur.
Olayın nasıl başladığını görmedim dedi.” Demek suretiyle
gördüklerini anlatırken; tanık C… A... (Aza) ilki kolluktaki
07.04.2004 tarihli ifadesi olan ifadelerinin tümünde “…Köyümüzde
yaşayanların tamamı iki kardeşten türemiş olup, akrabadır. 28 Mart
seçimlerine kadar aileler arasında önemli bir husumet yoktu. Yerel
seçimler öncesi M... ve İ... muhtarlığa aday oldular. Seçim
çalışmaları sırasında tehdit falan duymadım. Her ikisi de ismimi
azalar listesine yazmış ve bu nedenle seçim yapılınca M... muhtar
seçildi, ben de aza seçildim. Ben hiç tehdit edilmedim. Ancak, M...
karakolu arayarak seçimden sonra kendisinin ve azaların İ... ve
yakınları tarafından tehdit edildiğini söylemiş. Karakol komutanı da
bu iddiaların doğruluğunu araştırmak için bizi karakola davet etti.
Bu nedenle dün saat 15 te karakola geldik. Komutan, M...’le,
İ...’la, benimle ve diğer azalar M… ve H…’le birebir görüştü. Ben,
tehdit edilmediğimi ancak isteğim dışında seçildiğim için istifa
etmek istediğimi söyledim. Biz karakola gelirken, A...lar’a ait
minübüste gelmiştik. Minübüste iken, M… ve H… te azalıktan istifa
edeceklerini söylüyorlardı. Sebebini bilmiyorum. Arabada, girebi,
balta vs. görmedim. Karakol komutanı, tek tek görüştükten sonra,
hepimizle toplu olarak ta görüştü. İstifa etmek isteyen varsa etsin,
şikayetçi olmak isteyen varsa şikayetini bildirsin dedi. Kimse
şikayet beyan etmedi. Karakoldan çıktık, 65-70 metre aracımıza doğru
yürüyorduk, 3 metre kadar önümüzde H... S..., M... S... ve Necati
Sönmez yürüyorlardı, sanıklar da yol kenarında dikiliyorlardı. S...
bizim gideceğimiz aracı çalıştırdı. O sırada, H... S..., N...’ın
yanından geçerken, N...’ı omuzu ile itekledi, N... hemen araca
yöneldi, balta veya girebi aldı, bu alet ile H...’ın kafasına bir
kez vurdu. H... düştü, ben korkup kaçtım, sonra kim ne yaptı
görmedim.” Diyerek, bildiklerini ifade etmiştir. Diğer azalardan;
tanık Y… İkinci (Aza) ilki kolluktaki 07.04.2004 tarihli olan
ifadelerinde; “…Sönmez ve A... aileleri arasında ilk kez iki yıl
önce öğrencileri taşıma meselesi yüzünden bir gerginlik yaşanmıştı.
O dönemde, İ..., M...’e sen bizi Milli Eğitim’e şikayet ettin demiş
ve kırgınlık yaşanmıştı. Seçimde, her ikisi de aday oldular. Ben
istemediğim halde, M... beni aza olarak yazdı. Ben aza seçildim. Bu
süreçte hiç tehdit almadım. Ancak, M...’in İ... tarafından tehdit
edildiği, seçilse bile kendisine bu görevin yaptırılmayacağı köyde
konuşuluyordu. Fakat, ben tehdite şahit olmadım. M..., o seçilirse
ben onu tebrik ederim diyordu. Seçimi M... kazandı. Seçim sonrası
köyde tansiyon yüksekti. Huzursuzluk vardı. Bu yüzden camiye
gitmedim. Azalıktan istifa etmeyi düşünüyorum.” diyerek, olay
öncesine ilişkin bilgi sahibi olduğunu, ancak olay anını görmediğini
ifade etmiştir. Tanık H… S… ise (Aza-Ölen amcası olur); ilki
kollukta ve 07.04.2004 tarihli olmak üzere ifadelerinde; “..Seçimler
yaklaştıkça muhtar adayları arasında gerginlik iyice artmıştı.
Özellikle İ...’ın, M... hakkında sağda solda köye gelmesin,
muhtarlığa çıkmasın, gibi laflar söylediğini dedikodu şeklinde
duydum, ancak İ...’ın ağzından duymadım. Seçimden sonra aza
seçildim. Ancak huzursuzluklar nedeniyle, bu şartlarda görev
yapamayacağımı düşündüğüm için azalıktan çekilmek istedim. Mazbatayı
almaya gitmedim. Bu nedenle, M... beni aradı, niçin mazbatayı almaya
gelmiyorsun dedi. Ben de, bu huzursuz ortamda çalışmak istemediğimi
söyledim. Peki dedi. Olay günü, bu huzursuzlukla ilgili konuşmak
için karakol komutanı bizi çağırdı. Karakolda bir tatsızlık olmadı.
Dışarı çıktığımızda, M... ve oğulları oradalardı. M..., M...’in
önünde elini öper gibi eğildi. M... elleri ile M...’i itti. Küfür
etti mi, hatırlamıyorum. Bu sırada, M... A..., H...’ın kafasına
yumruk vurdu. Bir anda ortalık karıştı. Karakola koşup fenalaştım.
Olay sırasında, N...’ın elinde girebi veya balta vardı. İ...
kalabalığın arasında idi, elinde bir şey görmedim. Maktül ve
mağdurlara yumrukla vuruyordu. C...’in ne yaptığını hatırlamıyorum.
Fenalaştığım için ayrıntıyı görmedim.” diyerek, olay öncesine ve
olay anına ilişkin bilgilerini aktarmıştır.
Diğer tanıkları da iki grup olarak ele alacak olursak;
Birinci grup, olayı görmeyip olay öncesine ilişkin bilgisi
olanlardır. Bunlardan; tanık Mazhar A... (M... amcası olur) ilki
kollukta ve 08.04.2004 tarihli olan ifadelerinde; “…….28 Mart
seçimlerine amcamın oğlu İ... ile yakın arkadaşım M... muhtar adayı
olarak çıktılar. M... seçildi. Seçimden sonra, 8 gün önce İ... bana
ve tüm köy halkına, ben köy azalarını istifa ettireceğim dedi. Ben
de aralarında tatsızlık çıkmasın diye, ben M... ile görüşür, istifa
etmesini isterim dedim. Aynı gün M...’in dükkanına gittim, ben
onlarla barışırım ancak benden istifa etmemi isteme dedi. İ...
benden cevap bekliyordu, tatsızlık çıkmasın diye; tamam 10-15 gün
sonra istifa edecekmiş dedim. Olay günü, M... ile telefonla
görüşmüştük, o zaman M... bana, amcanın çocukları azaları istifa
ettireceklermiş dedi, ben de köyde seni muhtarlıktan indirmek için
imza toplanıyor dedim. Ben aslında imza toplandığını görmedim, ancak
M...’e söylentilerden bahsettim. M... te bana, bu andan itibaren
beni kimse istifa ettiremez, azalar istifa etse bile, 70 yaşında
adamı aza yapar işime devam ederim, ben ne yapacağımı biliyorum,
dedi. Bu konuşmadan 4 saat sonra olay olmuş.” tanık O… U… ise ilki
07.04.2004 günlü ve kollukta olan ifadelerinin tümünde; “Ben Y...
köyünde Sönmez ailesi ve A... ailesi arasında ne türlü bir husumet
olduğunu bilmiyorum. Aralarında husumet var mı, yok mu onu da
bilemiyorum. Fakat geçen yıl A... ailesinden kadınlar Sönmez
ailesine ait bir otomobilin camını kırmışlardı, seçimlerde Sönmez
ailesinden M... S... muhtar adayı oldu, daha sonra da A...
ailesinden İ... A... muhtar adayı oldu, bu aileler karşılıklı muhtar
adayı çıkarttıklarından aralarında biraz soğukluk oldu, fakat bu
durumun derecesini ben bilmiyorum. Çünkü ben köyde pek dışarıya
çıkmam, ben ne seçimden önce ne de seçimden sonra her hangi bir
kimsenin tehdidi ve baskısı altında kalmadım. 06.04.2004 günü ben
köyde bulunan bahçemden hayvanlarımı ahırıma götürürken bana C… A...
rastladı ve bana M... A...’nın minibüsü ile T... kasabasına
gideceklerini söyledi, ben de bunun üzerine T... kasabasında
elektrikçilik yapan oğlumu görürüm dedim, sonrasında M... A...’ya
ait olan ve sürücülüğünü S... A...’nın yaptığı minibüsle T...
kasabasına geldik, aracın içerisinde M... A..., İ... A..., M… A...,
M... A..., C… A..., H… S…, N... A..., C... A... ve ben vardım. Ben
aracın içerisinde balta ve girebi gibi aletler görmedim. Ben ve M...
A... aracın önünde oturuyor idik. Biz bir şey konuşmadık. Fakat
arkadaki şahısların ne konuştuklarını duymadım. T...’a geldikten
sonra ben elektrikçi olan oğlumun yanına gittim…” diyerek olay
öncesine ilişkin bilgilerini ortaya koymuşlardır. Yine mağdur M...
S...’in eşinin bilgisi olay öncesine ilişkindir. Mağdurun eşi tanık
Z… S… ilki kollukta ve 07.04.2004 tarihli olan ifadelerinde; “…Eşim
muhtar adayı olarak ortaya çıktıktan sonra, diğer aday olan İ... ve
M... A... tarafından küfür ve tehdide maruz kalmaya başladı.
Seçimden önce, İ... arabamızın arkasından, ya muhtarlığı
vereceksiniz, ya da bir kelle vereceksiniz, şeklinde bağırıp ana
avrat küfretti. Bu olay iki hafta önce oldu. Yine, Mazhar A...
evimize telefon edip, eşimle görüştü, eşime İ... A... haber
gönderdi, köye gelmesin, gelirse öldürürüz dedi diye söylemiş.
Tehdit edildiğimizi herkesten duyuyorduk.” demiştir.
İkinci grup ise, olay anını gördükleri anlaşılan tanıklardır. Bu
tanıklardan; tanık H… K… ilki kollukta ve 07.04.2004 tarihli olan
ifadelerinde; “….Ben karakolun önünden geçerken, M... ve Osman
Uçur’u gördüm. Onlarla otururken, bir gürültü oldu. Baktığımda, H...
S...’in yakasından bir kişi tutmuş suratına yumruk vuruyordu, ismini
bilmiyorum. Bir başka şahıs girebinin keskin tarafı ile H...’ın baş
kısmına bir kez vurdu. H... yere düştü. Olay sırasında tanımadığım
birçok kişi kavga ediyordu, H... S..., M... S... ve H... Sönmez
diğer şahıslar tarafından darp ediliyordu ancak başka kim kime vurdu
bilmiyorum. Şahıslar gösterildi; M... A... gösterildi, H...’ın
yakasından tutup ona yumruk vuran kişi budur dedi; S... gösterildi,
bunu görmedim dedi; İ... gösterildi, H...’ın kafasına girebi ile
vuran şahıs budur dedi; N... gösterildi, bunu görmedim dedi; C...
gösterildi, bunu görmedim dedi; M... gösterildi, bu olaya hiç
karışmadı”; Tanık A… Y… ilki C.Savcısı önünde ve 15.04.2004 tarihli
olan ifadelerinde; “…ben o sırada olay yerinde bulunuyordum. Ben
gördüğümde, 40-45 yaşlarındaki bir şahıs, minübüscü H...’ın
ensesine, balta veya girebi ile vurdu. O sırada yerde yatan birisi
daha vardı, birisi ise karakola doğru kaçıyordu. 6-7 kişi hepsi bir
adamı kapmış kavga ediyorlardı. H...’a vuran dışında, iki üç kişide
daha balta, grebi gibi kesici aletler vardı. Diğerlerinde sopa
vardı. Korkup kaçtım. A... ailesi kalabalıktır, o yüzden baskıcı ve
dediğim dedik bir aile olarak tanınırlar.” Tanık M… P… ilki
C.Savcısı önünde ve 15.04.2004 tarihli olan ifadelerinde; “…ben
Arslan’la birlikte olay yerinden geçiyordum. İki kişi yerde
yatıyordu, M... elinde gözlükle karakola doğru kaçıyordu, yerde
yatanların başında 7-8 kişi vardı, iki üç tanesinin elinde balta,
girebi gibi şeyler vardı. M... kaçınca, şahıslar minübüse binip
kaçtılar.” şeklinde ifadeler vermişlerdir.
Tüm bu ifadeleri birkaç cümle ile özetlemek gerekirse; aynı yerde
yaşayan ve akraba oldukları anlaşılan A... ve S... aileleri arasında
eskiden beri devam eden ve somut sebepleri çok ta iyi bilinmeyen
küskünlüklerin bulunduğu, bu nedenle aralarının soğuk olduğu, en son
yaşadıkları mahallenin köy yapılması üzerine, 28 Mart 2004 tarihinde
yapılacak olan muhtarlık seçimine Sönmez ailesinden M... S...’in,
A... ailesinden ise İ... A...’nın aday olmaları nedeniyle, önceki
küslüğün de körüklediği sebeplerle gerginliğin iyice arttığı, bu
gerginlikten rahatsız olan M... S...’in zaman zaman kaymakama ve
jandarmaya sözlü şikayetlerde bulunduğu, seçimden sonra mağdurun
muhtar seçildiği, seçim yenilgisini de hazmedemeyen sanık tarafın
gerginliği daha da tırmandırdığı, hatta bundan rahatsız olan
azaların istifayı düşündükleri, bu nedenle olay günü tarafların
barış yapma amacıyla karakol komutanı tarafından karakola davet
edildikleri, karakol çıkışında, ufak tefek karşılıklı sataşmaların
ya da sataşma olarak algılanan davranışların olduğu, bunun üzerine
sanık tarafın mağdur tarafa saldırdıkları, gelişen olayda bir
kişinin öldüğü, iki kişinin de yaralandığı görülmektedir.
Ortaya konulan deliller ve tespitler ışığında değerlendirme
yapıldığında; iki taraf arasında, mağdurun muhtar seçilmesinden
öncesine dayanan husumet var ise de; husumeti körükleyen ve nihayet
yaralama olayına neden olan hadise mağdurun muhtar seçilmiş
olmasıdır. Neticede olay, mağdurun muhtar olmasıyla doğrudan
ilgilidir. Mağdurun muhtarlığı kazanması, sanıklar tarafından
hazmedilememiştir. Sanıkların ihtiyar meclisi üyeliğine seçilenlere
tehdit ve baskı yönelterek muhtar seçilen mağduru köyü yönetemez
hale sokması karşısında keyfiyeti karakola haber vermek ve şikayette
bulunmak muhtarlık görev ve sorumluluğu cümlesinden olduğundan,bu
şikayetin yapılışı sonrasında saldırıya maruz kalışı da kuşkusuz
memuriyet görevi nedeniyle saldırıya maruz kalma niteliğinde
değerlendirilmelidir. Bu nedenle, 765 sayılı Yasanın 271. maddesinin
sanıklar hakkında uygulanmış olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu açıklamalara göre; Özel Daire Kararı isabetli bulunduğundan,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddi gerekir.
SONUÇ: Açıklanan nedenlere;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına TEVDİİNE, 26.12.2006 günü yapılan müzakerede
oybirliği ile karar verildi. |