Ceza Genel Kurulu 2003/17-126 E., 2003/122 K. “ÖZET”
“İçtihat Metni”
(Not: Esas Numarası alında “2003/17HD-126” gibidir.)
Mal bildiriminde bulunmama suçundan sanık Basri Ö.’ün İİY’ nın 337.
maddesi uyarınca 10 gün hafif hapis cezası ile cezalandırılmasına
ilişkin Çaycuma İcra Ceza Hakimliğinden verilen 13.05.2002 gün ve
580-198 sayılı hüküm O Yer C. Savcısı tarafından temyiz edilmekle
dosyayı inceleyen Yargıtay 17.Hukuk Dairesi 6.3.2003 gün ve
1314-1476 sayı ile;
”825 sayılı Ceza Kanununun yürürlüğe konulmasına ilişkin Yasanın 469
sayılı Kanunun 5. maddesiyle değişik ve “teşkilat ve usule ilişkin
hükümlerin Ceza Kanununa uyumu” başlığı altında yer alan 28.
maddesinde; Ağır Ceza Savcılarının mülhakatındaki Asliye ve Sulh
Mahkemeleri kararları aleyhine 30 gün zarfında itiraz ve temyiz
yetkisini haiz olacakları, Merkez Mahkemelerindeki kararlara karşı
yasada belirlenen sürelerin geçerli olacağı öngörülmüş, 40.
maddesinde sair Yasaların bu Yasaya muhalif hükümlerinin geçerli
olmadığı belirtilmiş CMUK.nun 310. maddesinde ise tefhim tarihinden
itibaren (1) ay içinde temyiz olanağı ve kısıtlaması getirilmiş
olmakla, acele işlerden olan icra suçlarında Yerel C. Savcısına
tebliğ tarihinden itibaren
7 günlük temyiz süresi tanıyan İİK.nun 353. maddesinin de bu
kısıtlamalar çerçevesinde değerlendirilmesi gerekeceği, süre
koşulunun temyiz davasının şartı bulunduğu, C. Savcılarının Tetkik
Mercii kararlarını da 30 gün içinde temyiz edebilecekleri, 7 günlük
temyiz süresinin bu zaman dilimi içerisinde başlayıp biteceği,
aksine düşüncenin C. Savcılarına usulün elverdiği sonsuza dek temyiz
hakkı tanıma biçimde yorumlanabileceği belirlenmekle, Yerel C.
Savcısının süre limitini aşan temyiz isteminin reddine” karar
vermiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı 7.4.2003 gün ve 135965 sayı ile;
”13.01.1936 gün ve 1935/107 esas, 1936/25 karar sayılı Yargıtay
İçtihadı Birleştirme kararı uyarınca Ağır Ceza (üst) Cumhuriyet
Savcılarının İcra Ceza Mahkemesinin kararlarını temyize yetkileri
bulunmayıp, temyiz yetkisinin Yerel Cumhuriyet Savcılarına
tanındığı;
İ.İ.Y.nın 350. maddesi uyarınca tetkik mercii duruşmalarında hazır
bulunma olanağı olmayan Cumhuriyet Savcılarının aynı Yasanın 353.
maddesi uyarınca tebliğden itibaren yedi gün içinde kararı temyiz
etme hakkı bulunduğu; İ.İ.Y.nun 352. maddesi uyarınca tetkik mercii
kararlarına karşı Cumhuriyet Savcısının temyiz süresinin savcılık
makamına kararın bildirilme tarihinde başlayacağı Yargıtay Yüksek
Ceza Genel Kurulunun 14.12.1987 gün ve 8-490/604 sayılı kararı ile
açıklanmış olup;
Cumhuriyet Savcılığına yapılan ve bir mehil başlangıcı olan
tebliğin, Cumhuriyet Savcısının gösterildiği günü de varaka aslına
işaret edip “görüldü” diye yazarak altını imzalaması suretiyle
olacağı 7201 sayılı Tebligat Kanunun 43. ve ilgili Tüzüğün 65.
maddesinde açıklanmıştır.
CMUK. nun 310/3. maddesinde yerel Cumhuriyet savcısının temyiz
süresinin bir ay olduğu belirtilmiş olup, acele işlerden olan icra
suçlarında Cumhuriyet savcısının yedi günlük temyiz süresinin bu
kısıtlamalar çerçevesinde değerlendirilmesi ve yedi günlük temyiz
süresinin karar tarihinden itibaren bir ay içinde başlayıp bitmesi
gerekir.
Yargıtay Yüksek 17. Hukuk Dairesinin itiraza konu kararında CMUK.
310. madde uyarınca Yerel Cumhuriyet Savcısının temyiz süresinin bir
ay olduğu, ancak icra ceza kararlarını temyize yetkisi bulunan yerel
Cumhuriyet Savcılarına tanınan yedi günlük temyiz süresinin 30
günlük süre içinde başlayıp biteceği belirtilmiştir.
Mahkemece 13.05.2002 tarihinde karar verildiği, 13.06.2002 günü
“görüldü” şerhi ile karar tebliğ olunan Yerel Cumhuriyet Savcısı
tarafından aynı gün İ.İ.K.nun 353. ve CMUK.nun 310/3.maddesinde
Yerel Cumhuriyet Savcısına tanınan bir aylık süre içerisinde temyiz
davasının açıldığı ve temyiz isteminin süresi içerisinde olduğu
anlaşılmaktadır.” görüşü ile itiraz yasa yoluna başvurarak Özel
Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün dava
zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep
etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu,
gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme konusu olayda;
Çaycuma İcra Ceza Hakimliği 13.5.2002 günlü kararı ile sanığı mal
bildiriminde bulunmama suçundan İİY’nın 337. maddesi uyarınca 10 gün
hafif hapis cezası ile cezalandırmış, 13.6.2002 tarihinde kendisine
gösterilen kararın aslını “görüldü” açıklaması ile imzalayıp
tebellüğ eden O Yer C. Savcısı aynı gün hükmü temyiz etmiştir. Özel
Daire, 825 sayılı Kanunun 28. maddesinin; ağır ceza C.savcılarının
mülhakat asliye ve sulh mahkemeleri kararları aleyhine 30 gün
zarfında itiraz ve temyize yetkili olacaklarını, merkez
mahkemelerindeki kararlara karşı yasada belirlenen sürelerin geçerli
olacağını belirttiğini, CYUY’nın 310. maddesinde ise tefhim
tarihinden itibaren (1) ay içinde temyiz olanağı ve kısıtlaması
getirilmiş olduğunu, acele işlerden olan icra suçlarında yerel
C.savcısına tebliğ tarihinden itibaren (7) günlük temyiz süresi
tanıyan İİY’nın 353. maddesinin de bu kısıtlamalar çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekeceğini, C.savcılarının tetkik mercii
kararlarını da 30 gün içinde temyiz edebileceklerini, (7) günlük
temyiz süresinin bu zaman dilimi içerisinde başlayıp biteceğini,
aksine düşüncenin C. Savcılarına usulün elverdiği sonsuza dek temyiz
hakkı tanıma biçiminde yorumlanabileceğini, somut olayda Yerel C.
Savcısının süresinden sonra başvuruda bulunduğunu gerekçe göstererek
temyiz isteminin reddine karar vermiş, Yargıtay C. Başsavcılığı ise,
temyizin süresinde olduğunu belirterek itiraz yasa yoluna
başvurmuştur.
Görüleceği üzere Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki
uyuşmazlık, Yerel C. Savcısının temyiz başvurusunun süresinde olup
olmadığına ilişkindir.
Uyuşmazlık konusu hukuki sorunun sağlıklı bir çözüme
kavuşturulabilmesi bakımından, C.savcıları yönünden öngörülen temyiz
sürelerine ilişkin yasal düzenlemeleri incelediğimizde;
1 Temmuz 1926 tarihinde yürürlüğe giren Ceza Kanununun Mevkii
Mer’iyete Vaz’ına Müteallik 825 sayılı Kanunun 28. maddesinde, ağır
ceza C.savcılarının, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki
asliye ve sulh mahkemelerinden verilen kararlar aleyhine otuz gün
içinde itiraz ve temyiz yetkisini haiz olacakları belirtilmiştir.
20.4.1929 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak dört ay sonra
yürürlüğe giren CYUY’nın 310. maddesinin 1. fıkrasında, temyiz
talebinin hükmün tefhiminden bir hafta içinde yapılacağı, 3.
fıkrasında ise, sulh mahkemelerinin temyizi mümkün kararlarının
yargı çevresi içinde bulundukları asliye veya ağır ceza mahkemeleri
nezdindeki C.savcıları tarafından tefhim tarihinden itibaren bir ay
içinde temyiz edilebileceği öngörülmüştür.
4 Eylül 1932 tarihinde yürürlüğe giren 2004 sayılı İcra ve İflas
Kanununun 16. Babında ise icra ve iflas suçları düzenlenmiş, bu
suçlara ait ayrıksı ceza ilkeleri öngörülmüş ve yargılama usulü ile
ilgili genel kurallardan ayrılıp farklı esaslar getirilmiştir.
Öncelikle, İcra ve İflas Kanunu Tasarısını hazırlayan Karma
Komisyonun hazırlık çalışmaları sırasında icra suçlarına ilişkin
hükümlerin temyiz yeteneğinin bulunup bulunmaması hususu uzun
tartışmalara neden olmuş, sonuçta bu kararların temyiz edilebilir
olması görüşü tasarıya egemen olmuş ve kanunlaşmıştır. Bu husus
Kanun gerekçesinde, “…… hapsi müstelzim bir suç hakkındaki davanın
muhakemesi neticesinde verilen bir hükmün temyiz kabiliyetinden
tecrit edilmesi esasen caiz görülemedi. Haksız mahkumiyet ve yolsuz
beraat ihtimalleri mevcut oldukça, o gibi kanunsuzlukların ıslahı
için tevessül edilecek bir yol bırakmak zaruridir. O gibi yanlış
kararlar bazen borçlunun, bazen de alacaklının mağduriyetini mucip
olur ve her halde amme hukukunu ve kanunun hüsnü cereyanını ihlal
eder. Onun için kanuna muhalif hükümlere karşı alacaklı, borçlu ve
Cumhuriyet müddeiumumileri temyize müracaat edebilmelidirler.”
denilerek, icra suçlarına ilişkin hükümlerin temyiz edilebilir
olması esası kabul edilmiş, buna mukabil CMUK’da temyizle ilgili
öngörülen hükümlerden büyük ölçüde ayrılınmıştır.
İcra ve İflas Kanununun 350. maddesinde; “Tetkik mercii iki tarafı
ve delillerini dinler ve gerek tarafların ve gerek şahitlerin
ifadelerini duruşma tutanağına geçirir. Cumhuriyet Savcısı hazır
bulundurulmaz.”
352. maddesinde; “Tetkik mercii iki tarafın ifadelerini ve bütün
delillerini ve iddia ve müdafaalarını dinledikten sonra nihayet beş
gün içinde kararını verir. Ve hülasasını Cumhuriyet savcısına
bildirir.”
”Temyiz” başlığını taşıyan 353. maddesinin kanunlaşan ilk metninde
ise; “Tetkik merciinin kararı tefhim veya tebliği tarihinden beş gün
içinde maznun ve şikayetçi ve Cumhuriyet müddeiumumisi tarafından
temyiz olunabilir. Bu tebliğin maznunun zatına yapılması şarttır.
Temyiz, istida veya tetkik merciine zaptettirilecek şifahi beyanla
olur. Depo ve layiha aranmaz.
İstida veya beyan üzerine evrak hemen temyiz mahkemesine
gönderilir.” hükmüne yer verilmiş, bilahare 3.7.1940 tarih ve 3890
sayılı Kanunla değişiklik yapılarak maddede beş gün olarak öngörülen
temyiz süresi 7 güne çıkarılmış, ardından 18/2/1965 tarihinde kabul
edilen 538 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ve madde günümüzdeki
halini almıştır.
İcra ve İflas Kanununun halen yürürlükte olan şekliyle 353. maddesi
ise şu şekildedir: “Tetkik merciinin kararı tefhim veya tebliğ
tarihinden yedi gün içinde sanık veya şikayetçi veya Cumhuriyet
Savcısı tarafından temyiz olunabilir.
Temyiz, dilekçe veya tetkik merciine zaptettirilecek sözlü beyanla
olur. Depo ve layiha aranmaz. Dilekçe veya beyan üzerine evrak hemen
Yargıtay’a gönderilir.”
Görüleceği üzere, icra hakimlerince yargılama yapılacak suçlara
ilişkin kararların temyizi bakımından İcra ve İflas Kanununun 353.
maddesinde belirtilen kimi ilkeler CMUK’da öngörülen usulle uyumlu
ve bunların tekrarından ibaret olduğu halde önemli bir kısmı da Yasa
koyucunun bilinçli tercihi ile CMUK’na istisna oluşturması amaçlanan
hükümlerdir. Örneğin, yürürlüğe girdiği tarih itibariyle İcra ve
İflas Kanununda; temyiz süresi, şikayetçinin de hükmü temyiz
yetkisinin bulunması, İİK’nun 342. maddesinde yazılı suçun cürüm
nevinden olmasına karşın bu suçtan kurulan hükümlerin temyizi için
depo şartının aranmaması, temyiz için layiha verme zorunluluğunun
bulunmaması, dolayısıyla layihanın hasma tebliğinin gerekmemesi
hususları ve yine temyiz edilen dosyanın Yargıtay’a gönderiliş
yöntemine ilişkin olarak CMUK’nun 310. ve devamı maddelerinde yer
alanlardan farklı kurallar getirilmiştir.
Nitekim, 13.1.1936 gün ve 107-25 sayılı İçtihadı Birleştirme
Kararında; İcra ve İflas Kanununun, 825 sayılı Kanun ve Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunundan sonra çıkartıldığı, ayrıca bu Kanunun
352 ve 353. maddelerinde kabul edilen hükümlerin icra suçlarına özgü
bulunduğu ve temyize yönelik genel hükümlerden farklı olduğu
vurgulanarak, 825 sayılı Kanunun 28. maddesi hükmünün icra tetkik
merciinden verilen hüküm ve kararlara uygulanamayacağı, bunun sonucu
olarak da ağır ceza C.savcılarının bu kararları temyiz yetkisinin
bulunmadığı belirtilmiş, keza 17.4.1957 gün ve 20-7 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararında da; İcra ve İflas Kanununun 353 üncü
maddesindeki açıklık karşısında tetkik mercii kararının tefhim veya
tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde sanık veya şikayetçi veya
C. Savcısı tarafından temyiz olunabileceği, bu maddenin mutlak
olduğu ve CMUK’nun 305. maddesindeki istisnalar dikkate alınmaksızın
tetkik merciinin cezaya ilişkin bütün kararlarının temyizinin mümkün
olacağını gösterdiği ifade edilmiştir.
Öte yandan, ayrıntıları Ceza Genel Kurulumuzun 14.12.1987 gün ve
490-604 sayılı kararında vurgulandığı üzere, tetkik merciindeki
yargılamalara C.savcılarının katılamayacağı, tetkik mercii
hakimliğinin kararını verdikten sonra özetini C.savcılığına
bildirmesi gerektiği ve C.savcılarının 7 günlük temyiz süresinin de,
kararın Savcılık makamına bildirilme tarihinden başlayacağı açıktır.
İcra ve İflas Kanununun gerek Ceza Kanununun Mevkii Mer’iyete
Vaz’ına Müteallik 825 sayılı Kanundan gerekse 1412 sayılı Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunundan sonra yürürlüğe girdiği ve icra
suçlarına ilişkin kararlarda temyiz süresini özel olarak ve mutlak
anlamda düzenlediği dikkate alındığında, 825 sayılı Kanunun 28.
maddesi ile CMUK’nun 310. maddesinin icra suçlarında kıyasen
uygulanması olanağı da bulunmamaktadır. Bu bakımdan, C.savcılarının
tetkik mercii kararlarını, bu kararın Savcılık makamına bildirilme
tarihinden itibaren (7) günlük süre içinde temyiz etmiş olmaları,
temyiz davasındaki süre şartının gerçekleşmesi yönünden yeterlidir.
Mevcut yasal düzenleme karşısında ayrıca temyizin tefhimden itibaren
825 sayılı Yasanın 28. maddesinde belirtilen 30 günlük ya da
CMUK’nun 310/3. madde ve fıkrasında belirtilen bir aylık süreler
içinde yapılması gibi ek koşullar aranamaz. Bu itibarla, somut
olayda tetkik merciinin 13.5.2002 günlü kararının 13.6.2002
tarihinde C. Savcılığına tebliğ edilmesi üzerine aynı gün temyiz
başvurusunda bulunan Yerel C. Savcısının temyizi süresinde olup,
Yargıtay C. Başsavcılığının bu hususa yönelen itirazı isabetlidir.
Öte yandan, İİY’nın 337. maddesi uyarınca “süresinde mal beyanında
bulunmayan borçlular, alacaklının şikayeti üzerine on günden bir aya
kadar hafif hapis cezası ile cezalandırılacaklardır.” Maddede yazılı
cezanın üst sınırı itibariyle dava zamanaşımı TCY’nın 102/6. maddesi
uyarınca altı aydır. Ancak 29.3.1939 gün ve 22-31 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararı ile Ceza Genel Kurulunun 7.7.1998 gün ve 197-264
sayılı kararında da vurgulandığı üzere, zamanaşımı mahkumiyet hükmü
ile kesilmiş olduğu takdirde, hüküm tarihinden itibaren asli
zamanaşımı süresi işlemeye başlayacağından, yasanın zamanaşımı
süresini bir seneden aşağı belirlediği kabahat suçlarında,
mahkumiyet hükmünden başlamak üzere asli zamanaşımı süresinin
geçmesiyle dava düşecektir. Bu nedenle, altı aylık asli dava
zamanaşımına tabi bulunan mal beyanında bulunmama suçlarında, suç
tarihinden itibaren bir yıl içerisinde mahkumiyet kararı
verildiğinde, kararın bir yıllık sürenin başlarında veya sonlarında
verildiğine bakılmaksızın, ilk mahkumiyet tarihinden itibaren altı
aylık asli dava zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlayacaktır.
Somut olayda, sanığın mal bildiriminde bulunmamak suçundan Yerel
Mahkemece 13.5.2002 tarihinde cezalandırılmasına karar verilmekle
zamanaşımı kesilmiş ve bu tarihten itibaren altı aylık asli
zamanaşımı süresi yeniden işlemeye başlamıştır. Ceza Genel Kurulunca
incelemenin yapıldığı 29.4.2003 tarihinde altı aylık asli zamanaşımı
dolmuş bulunduğundan, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü
ile, O Yer C. Savcısının temyiz isteminin reddine ilişkin Özel Daire
kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün sair yönleri
incelenmeksizin bozulmasına, CMUK’nun 322. maddesinin verdiği
yetkiye dayanılarak sanık hakkındaki davanın ortadan kaldırılmasına
karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının
KABULÜNE, Yerel C. Savcısının temyiz isteminin reddine ilişkin
Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 6.3.2003 gün ve 1314-1476 sayılı
kararının KALDIRILMASINA, Yerel Mahkeme hükmünün gerçekleşen
zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA, CMUK’nun 322. maddesinin verdiği
yetkiye dayanılarak bu konuda karar verilmesi mümkün bulunduğundan
sanık Basri Ö. hakkında mal bildiriminde bulunmamak suçundan açılan
davanın TCY’nın 102/6 ve 105. maddeleri uyarınca ORTADAN
KALDIRILMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.
Başsavcılığına tevdiine, 29.4.2003 günü oybirliği ile karar verildi. |