Ceza Genel Kurulu 2003/10-166 E., 2003/190 K.
“ÖZET”
“İçtihat Metni”
Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık Süreyya E.’nun, suç
niteliğinin değiştiği kabul edilerek dolandırıcılık suçundan dolayı
TCY.nın 503/1, 522. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve
2.812.500.000 lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin
Bursa 5. Asliye Ceza Mahkemesince 29.06.1999 gün ve 757-933 sayı ile
verilen kararın sanık vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine,
dosyayı inceleyen Yargıtay 10.Ceza Dairesince 26.03.2001 gün ve
18576-9469 sayı ile;
”Bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hile ve desiseler yaparak
hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya bir
başkasına haksız yarar sağlaması dolandırıcılık suçunun maddi
unsurudur.
Hile ve desisenin kandıracak nitelikte olması lazımdır. Sözü edilen
niteliğin tayini izafi olması itibariyle mağdurun durumu nazara
alınmak ve olaya göre takdir edilmelidir. Kaldı ki hile ve desisenin
kullanılması ile mağdurun hataya düşürülmesi arasında nedensellik
bağının bulunması şarttır.
Somut olaya gelince; davaya konu üç çekin şikayet dilekçesi ekinde
bulunan fotokopilerindeki “ESK” şeklindeki kısaltmanın keşide yeri
olarak kabulü mümkün değil ise de; çek unsurlarının tespiti
bakımından çeklerin bankaya ibrazları anında alınan onaylı
fotokopileri ve çek asılları getirtilip bankaya ibrazı anında keşide
yerinin tam olarak yazılı olup olmadığının tespiti ve sonucuna göre
3167 sayılı Yasaya aykırılık suçunun oluşup oluşmayacağı konusunda
bir karar verilmesi gerekirken, sanığın ilk hamili de başka bir kişi
olan suça konu çeklerde ikinci ciranta durumunda bulunan müdahil
şirket yetkilisini veya ilk hamili kandıracak mahiyette yaptığı hile
ve desiselerin neler olduğu somut şekilde gösterilip tartışılmadan
çeklerde keşide yerinin bulunmaması ve sanığın keşide yerini kasten
eksik yazarak hile ve desise kullandığı gerekçe gösterilerek yazılı
şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar
verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 22.10.2001 gün ve 672-1242 sayı ile;
”Sanığın talimatla savunmasında çekin kanuni unsurları, keşide
yerinin ESK. yazılması halinde çekin unsurlarının teşekkül
etmeyeceği konusunda içtihatlara dayalı beyanları nazara
alındığında, bu konudaki uzman bir hukukçu seviyesindeki bilgisine
rağmen keşide yerini eksik yazmak suretiyle müdahilin mağduriyetine
sebebiyet verdiği; aradan geçen bunca zamana rağmen ödemede ve ödeme
teşebbüsünde bulunmamak suretiyle de zarar vermek kastını açıkça
ortaya koyduğu” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu kararın da sanık vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya,
Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 05.05.2003 günlü
tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel
Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Karşılıksız çek keşide etmek suçundan açılan davada, çeklerde keşide
yerinin “ESK” olarak yazılı olması karşısında sanığın eyleminin
dolandırıcılık suçuna uyduğu kabul edilerek TCY.nın 503/1 ve 522.
maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ilişkin mahkeme kararı, sanık
vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, sanığın, hamili kandıracak
şekilde yaptığı hile ve desiselerin neler olduğunun somut bir
şekilde gösterilip tartışılmaması suretiyle mahkumiyetine karar
verilmesi isabetsizliğinden bozulmuştur.
Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık
somut olayda dolandırıcılık suçunun unsurlarının oluşup
oluşmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
Dolandırıcılık suçu, TCY.nın “Mal Aleyhine İşlenen Cürümler”
başlığını taşıyan onuncu babının 503. maddesinde, “bir kişiyi
kandıracak nitelikte hile ve desiseler yaparak hataya düşürüp onun
veya başkasının zararına, kendisine veya bir başkasına haksız çıkar
sağlamaktır.” Şeklinde tanımlanmıştır. Bu suçun unsurlarının
oluşabilmesi için;
a) Fail tarafından hile ve desise yapılmalıdır. Mağdurun inceleme
eğilimini etkisiz kılacak nitelikte bir takım hareketlerde
bulunulmalıdır. Örneğin failin maddi bulguları gizlemesi, mevcut
bulguları ortadan kaldırması veya bu bulguların ortaya çıkmasını
engellemesi ve bunları saklaması gerekir.
b) Yapılan hile ve desise bir kimseyi kandırabilecek nitelikte
olmalıdır. Hile ve desisenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı
olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, failin durumu,
mağdurla olan ilişkisi, kullanılan hilenin şekli, gizlenen veya
değiştirilen belgelerle gerçek olduğundan bahisle gösterilen
belgelerin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.
c) Mağdurun veya başkasının zararına, kendisi veya başkası lehine
haksız bir çıkar sağlanmalıdır. Fail kendisi veya başkasına yarar
sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hile ve desise yapmalı,
verilen zarar ile sanığın eylemi arasında uygun nedensellik bağı
bulunmalıdır. Zarar, nesnel kişisel ölçüler gözönünde bulundurularak
belirlenecek ekonomik zarardır. Hile ve desise kullanılarak hataya
sevk edilmeden önceki ve sonraki mal varlığı tespit edilmek
suretiyle zarar belirlenecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde;
Suça konu çeklerin, İnterbank Eskişehir şubesinde sanık Süreyya E.
adına 260802/351 nolu hesaptan 750 milyon lira bedelli olarak
30.05.1998, 30.06.1998 ve 30.07.1998 tarihlerinde hamiline olarak
keşide edildikleri, keşide yerinin her üçünde de “Esk.” olarak
yazılı olduğu, çeklerin arkalarındaki ciro silsilesine göre ilk
cirantanın Suat K., ikinci cirantanın ise katılan şirket olup, ilk
iki çekte üçüncü ciroların karalanmak suretiyle iptal edildiği,
üçüncü çekte ise İş Bankasınca takas kaşesinin iptal edildiği, ilk
çekin 01.06.1998, ikinci çekin 30.06.1998 ve son çekin de 30.07.1998
tarihinde bankaya ibraz edildiklerinde karşılıklarının bulunmadığı
hususunun şerh edildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü, sanık tarafından işlendiği kabul edilen
dolandırıcılık suçunun hile ve desise unsurunun kime yöneldiği
sorusunun yanıtına bağlıdır. Bir başka anlatımla, sanığın
gerçekleştirdiği kabul edilen hile ve desisenin kimi kandırabilecek
nitelikte olduğu saptanmalıdır. Çünkü, dolandırıcılık suçunun hataya
düşürülen mağduru ile bu eylemden zarar gören mağduru aynı kişi
olabileceği gibi, değişik kişiler de olabilirler.
Suça konu çeklerdeki ciro silsilesine göre, sanık tarafından
yapıldığı kabul edilen hile ve desisenin, ilk ciranta olan Suat K.’a
yönelmiş olacağı açıktır. Sanık, çekleri adı geçene verdiğini ve
borcun kendisine değil bu kişiye ait olduğunu savunmuştur. Hile ve
desisenin, kandırabilecek nitelikte olup olmadığının failin mağdurla
ilişkisi de gözlemlenerek, olaysal olarak belirleneceği nazara
alındığında ilk ciranta dinlenerek, sanığın savunmasında dayandığı
husus araştırılmalı, hile ve desisenin var olup olmadığı
belirlenmeli ve sonucuna göre sanığın hukuki durumu tayin
edilmelidir. Yerel Mahkemece ilk ciranta Suat K. dinlenmeden ve
sanığın savunması tek yönlü değerlendirilerek noksan soruşturma ile
direnmeye ilişkin hüküm kurulması isabetsizdir.
Bu itibarla direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Yerel Mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine
gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 17.06.2003
günü tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi. |