Ceza Genel Kurulu 2003/2-129 E., 2003/154 K.
TEMEL CEZANIN BELİRLENMESİ
TEMYİZ SÜRESİNİN BAŞLAMASI
“ÖZET”
MÜDAFİLERİNDEN BİRİ TEFHİMDE HAZIR BULUNAN
SANIĞIN TEMYİZ SÜRESİ TEFHİMLE BAŞLAR. GEREKMEDİĞİ HALDE KARARIN
DİĞER MÜDAFİİNE TEBLİĞİ, TEMYİZ SÜRESİ İTİBARI İLE YENİ BİR BAK
VERMEZ, TEMEL CEZANIN ALT SINIRDAN TAYİNİ SIRASINDA VE ÖZGÜRLÜĞÜ
BAĞLAYICI CEZANIN DİĞER CEZA VEYA TEDBİRLERDEN BİRİNE ÇEVRİLMESİNE
YER OLMADIĞINA KARAR VERİLİRKEN, AYNI HUSUSLARIN BİRİNDE OLUMLU
BİRİNDE OLUMSUZ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ GEREKÇEDE ÇELİŞKİ
OLUŞTURUR.
“İçtihat Metni”
Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme neden olmak suçundan
sanık Mustafa’nın TCY’nın 455/1-son maddesi uyarınca 1 yıl 6 ay
hapis ve 1.140.000.-TL. ağır para cezası ile cezalandırılmasına,
sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin Adana Üçüncü
Asliye Ceza Mahkemesinin 29.5.2000 gün ve 783-772 sayılı hükmü sanık
müdafii tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay
ikinci Ceza Dairesince 18.6.2001 gün ve 16389/1422 sayı ile;
”Sanığın şahsi ve sosyal durumu ile suçun işlenme özellikleri lehine
yorumlanarak asgari hadden ceza tayin edildiği halde aynı gerekçe bu
defa aleyhe değerlendirilerek hürriyeti bağlayıcı cezanın para
cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmek suretiyle
gerekçeler arasında çelişki yaratılması” isabetsizliğinden
bozulmuştur.
Yerel Mahkeme 6.5.2002 gün ve 1183-486 sayı ile; “gerekçeler
arasında çelişki bulunmadığını” belirterek önceki hükümde
direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii ile C.Savcısı tarafından temyiz edilmesi
üzerine dosya Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” isteyen, 7.4.2003
günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel
Kurulunca okundu, gereği konuşulup, düşünüldü.
6.5.2002 günlü kararın tefhimi sırasında müdafii hazır bulunan
sanığın diğer müdafiine gerekmediği halde yapılan tebligat temyiz
süresi itibariyle yeni bir hak vermeyeceğinden, 31.5.2002 günlü
dilekçe ile başvuruda bulunan sanık müdafiinin süresinden sonraki
temyiz isteğinin CYUY’nın 310 ve 317. maddeleri uyarınca reddiyle,
C.Savcısının temyizine hasren yapılan incelemede;
Sanığın taksirle ölüme neden olmak suçundan cezalandırılmasına karar
verilen olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuşmazlık;
temel cezanın alt sınırdan tayini sırasında gösterilen gerekçe ile
647 sayılı Yasanın 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar
verilirken gösterilen gerekçe arasında çelişki bulunup bulunmadığına
ilişkindir.
TCY’nın 29. maddesine 3679 sayılı Yasayla eklenen son fıkrada,
“Hakim, iki sınır arasında temel cezayı, suçun işleniş biçimi, suçun
işlenmesinde kullanılan araç, suç konusunun önem ve değeri, suçun
işlendiği zaman ve yer, fiilin diğer özellikleri, zararın veya
tehlikenin ağırlığı, kastın veya taksirin yoğunluğu, suç sebepleri
ve saikleri, failin amacı, geçmişi, şahsi ve sosyal durumu, fiilden
sonraki davranışı gibi hususları gözönünde bulundurmak suretiyle
takdir hakkını kullanarak belirler. Cezanın asgari hadden tayini
halinde dahi takdirin sebepleri kararda mutlaka gösterilir.” hükmü
yer almaktadır.
Takdir hakkı kullanılırken gözönünde bulundurulacağı belirtilen
hususlar
maddede sayıldıktan sonra “gibi” edatı kullanılarak, maddede
sayılanlara
benzeyen ve takdiri etkileyebilecek olan nesnel ve öznel diğer
hususların da
dikkate alınabilmesine olanak sağlanmıştır.
Mahkemece suçun yasada öngörülen iki sınır arasındaki cezası
belirlenirken Anayasanın 141/3 ve CYUY’nın 32. maddeleri uyarınca
gerekçesi gösterilmeli, bu gerekçe TCY’nın 29. maddesinde belirtilen
ve bunlara benzeyen öznel ve nesnel hususlarla ilgili bilgi ve
belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde yasal ve
yeterli olmalıdır.
Öte yandan, 647 sayılı Yasanın 4. maddesinde, suçlunun kişiliğine,
sair hallerine ve suçun istenmesindeki özelliklere göre verilen
hapis cezasının para cezasına ya da maddede sayılan diğer fer’i ceza
veya tedbirlerden birine çevrilebileceği belirtilmiştir. Yerleşmiş
yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, özgürlüğü bağlayıcı
cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın sanığın kişiliğine
uydurulmasını öngören yargısal kişiselleştirme kurumudur. Mahkemece,
özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına veya öngörülen diğer fer’i
cezalar ile tedbirlerden birine çevrilmesine ya da çevrilmesine yer
olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçenin, sanığın kişiliği
ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir
biçimde yasal ve yeterli olması gerekir.
Özgürlüğü bağlayıcı cezanın dönüştürülmesine ya da dönüştürülmesine
yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçe, sanığın
kişiliğinde var olan nedenlere dayanacağı gibi, gerekçede sanığın
sair halleri irdelenmeli ve suçun işleniş biçimi ile işlenmesindeki
özellikler nazara alınmalıdır.
Görüleceği üzere cezanın aşağı sınırdan tayini sırasında dikkate
alınacak öznel ve nesnel ölçütler yasada geniş biçimde düzenlenmiş
ve yargıcın benzer hususları da dikkate alınmasına olanak
sağlanmıştır. Buna mukabil özgürlüğü bağlayıcı cezanın
dönüştürülmesinde dikkate alınacak hususlar sanığın kişiliği, sair
halleri ve suçun işlenmesindeki özelliklerden ibarettir. Cezanın alt
sınırdan tayinini gerektiren haller ile, belirlenen özgürlüğü
bağlayıcı cezanın başka bir ceza veya tedbire dönüştürülmemesini
gerektiren hallerin aynı olayda bir arada var olması mümkün ise de,
sanık lehine veya aleyhine olan hükümler uygulanırken gösterilen
gerekçelerde çelişkiye, zafiyete düşülmemesi gerekir. Lehe uygulama
yapılırken gösterilen gerekçenin, aleyhe bir başka uygulama
sırasında yeniden ve aynen gerekçe yapılarak çelişkiye düşülmesi,
sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin isabetle
değerlendirilmediğini göstermektedir. Kaldı ki, içeriği tatmin edici
biçimde açıklanmadan salt yasa metninin tekrarı gerekçe olarak kabul
edilemez. Açıklanan bu haller, kararlarda yasal ve yeterli gerekçe
gösterilmesini isteyen yasa koyucunun amacına aykırıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu somut olay
değerlendirildiğinde:
Yerel Mahkemece temel cezanın alt sınırdan tayininde “sanığın şahsi
ve sosyal durumu, suçun işlenmesindeki özellikler” sanık lehine
değerlendirilmiş ve cezanın arttırılmasına gerek görülmemiştir.
Ancak 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına
karar verilirken, “sanığın kişiliği, sair halleri ve suçun
istenmesindeki özellikler” gerekçe olarak gösterilip, bu kez sanık
aleyhine değerlendirilmiştir.
Görüldüğü gibi, gerek temel cezanın alt sınırdan tayini sırasında,
gerekse özgürlüğü bağlayıcı, cezanın diğer ceza veya tedbirlerden
birine çevrilmesine yer olmadığına karar verilirken, aynı hususlar
birinde olumlu, diğerinde olumsuz olarak değerlendirilmek suretiyle
gerekçede çelişkiye düşülmüştür. Yerel Mahkemece gösterilen
gerekçeler, çelişkili olup isabetli bulunmadığından, direnme
hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir kısım Kurul Üyeleri; “Yerel
Mahkemece gösterilen gerekçe isabetli olup, direnme hükmünün
onanmasına karar verilmelidir.” Görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle, Yerel Mahkeme direnme hükmünün
(BOZULMASINA), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay
C.Başsavcılığına tevdiine, 13.5.2003 günü teblignamedeki düşünceye
uygun olarak oyçokluğu ile karar verildi. |