Ceza Genel Kurulu 2006/11-183 E., 2006/216 K.
BELLİ HAKLARI KULLANMAKTAN YOKSUN BIRAKILMA
CEZALARIN ERTELENMESİ
HAPİS CEZASININ ERTELENMESİ
“İçtihat Metni”
Sahtecilik suçundan 765 sayılı TCY’nın 342/1. maddesi uyarınca
kesinleşmiş 2 yıl ağır hapis cezasına hükümlü H... E... Değer’in
duruşmalı gerçekleştirilen uyarlama yargılaması sonunda, resmi
belgede sahtecilik suçundan dolayı 5237 sayılı TCY’nın 204. maddesi
uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, daha önce 3
aydan fazla hapis cezasına mahkûm edildiği, ayrıca suçu işledikten
sonra yargılama sürecinde pişmanlık göstermediği, bu nedenle tekrar
suç işlemeyeceği hususunda mahkemede bir kanaat oluşmadığından 5237
sayılı TCY’nın 51. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin
olarak A... 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 23.09.2005 gün ve
290-411 sayılı kararın hükümlü müdafii tarafından temyiz edilmesi
üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesi 18.04.2006 gün
ve 1396-3162 sayı ile hükmün onanmasına karar vermiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 14.06.2006 gün ve 199137 sayı ile;
”Hükümlü hakkında verilen 2 yıllık hapis cezasının ertelenmemesi
gerekçelerinden birisi olarak ‘sanığın 3 aydan fazla hapis cezasına
ilişkin mahkûmiyet hükmünün bulunduğu’ gösterilmiştir. Oysa
hükümlünün gerekçe yapılan sabıkası incelendiğinde, bu mahkûmiyetin
bu suçla ilgili verilen ve Yüksek 6. Ceza Dairesinin onamasıyla
kesinleşen karar olup, başkaca sabıka kA...a rastlanılmamıştır.
Hükümlüye ait hapis cezasının ertelenmemesine ilişkin gerekçe
gösterilirken gerçekte olmayan hapis cezasından bahsedilmiş
bulunulmakla, takdir hakkını etkilemiş olması ihtimaline binaen,
işlediği suçtan pişmanlık duymadığı ve tekrar suç işleyip
işlemeyeceği hususunda kanaat oluşup oluşmadığının bu cezası
gözönüne alınmadan değerlendirilmesi gerekeceği cihetle, bu
gerekçenin yasaya aykırı olduğu düşünülmüştür.” görüşüyle itiraz
etmiş, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme
hükmünün bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza
Genel Kurulunca okundu, gereği görüşülüp düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı 765 sayılı TCY’nın 342/1.
maddesi uyarınca 2 yıl ağır hapis cezasına hükümlü H... E... Değer
hakkında gerçekleştirdiği uyarlama yargılaması sonunda Yerel
Mahkeme, hükümlünün sabit olan sahte kambiyo senedi düzenleme eylemi
bakımından hükümden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Yasanın daha
lehe sonuç verdiğini kabul etmek suretiyle, sahte resmi belge
düzenleme suçundan 5237 sayılı TCY’nın 204/1. maddesi uyarınca 2 yıl
hapis cezasıyla cezalandırılmasına, önceden 3 aydan fazla hapis
cezasına mahkûm edilmiş olması ve suçu işledikten sonra yargılama
sürecinde pişmanlık göstermemesi karşısında tekrar suç işlemeyeceği
hususunda mahkemede bir kanaat oluşmadığından 5237 sayılı TCY’nın
ertelemeye ilişkin 51. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar
vermiş, bu hüküm Özel Dairece onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, hükümlü müdafiinin Yargıtay
C.Başsavcılığına ibraz ettiği adlî sicil kA...da gözüken tek
mahkûmiyet hükmünün, uyarlama yargılamasına konu önceki kesinleşmiş
mahkûmiyet kararı olduğunu, başkaca mahkûmiyetinin bulunmadığını,
gerçekte var olmayan bu cezasının takdir hakkının kullanımını
etkilemiş olabileceğini, bu bakımdan hükümlünün işlediği suçtan
pişmanlık duyup duymadığı ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği
hususundaki yerel mahkeme kanaatinin bu ceza göz önüne alınmaksızın
oluşturulması gerektiğini, dolayısıyla hükmün gerekçesinde bu
yönüyle bir zaafiyet bulunduğunu belirterek itiraz etmiştir.
Görüleceği üzere çözümü gereken hukuki uyuşmazlık, hükümlünün hapis
cezasının ertelenmesini olanaksız kılar nitelikte bir başka
mahkûmiyetinin bulunup bulunmadığı, şayet böyle bir mahkûmiyet
mevcut değilse, bu durumun cezanın ertelenmemesi gerekçesini
zaafiyete düşürüp düşürmediği noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, Yargıtay C.Başsavcılığının itiraz
yazısında ileri sürülmemekle birlikte, yerel mahkemenin, 5237 sayılı
Türk Ceza Yasasının hükümlü bakımından daha lehe sonuç doğurduğuna
ilişkin tespiti ve uygulamasını bu yasaya göre gerçekleştirmesi
hatalıdır. Şöyle ki: lehe yasanın saptanması, önceki ve sonraki
yasaların bütün hükümlerinin olaya uygulanması suretiyle her iki
yasaya göre ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesini ve bu sonuçların
karşılaştırılmasını gerekli kılar. Ceza Hukukunda genel kural, suçun
işlendiği tarihte yürürlükte bulunan yasanın uygulanmasıdır.
Sonradan yürürlüğe giren yasanın geçmiş suçlara uygulanabilmesi,
lehe sonuç doğurması halinde mümkündür. Şayet önceki ve sonraki
yasalara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise
sonraki yasanın uygulanması olanaklı değildir.
Somut olayda; H... E... Değer’in kesinleşmiş önceki mahkûmiyeti 2
yıl ağır hapis cezası olup, bu ceza 5252 sayılı Yasanın 6/1. maddesi
uyarınca hapse dönüşmüştür. Kesinleşmiş mahkûmiyet hükmünde
değişiklik yargılamasında ise, sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı
TCY’nın daha lehe olduğu sonucuna varılarak bu yasanın 204/1.
maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırmıştır. Önceki ve
sonraki yasalara göre saptanan sonuç ceza miktarlarının aynı olması
karşısında, sonradan yürürlüğe giren yasanın lehe olduğundan söz
edilemez.
Kaldı ki, 5237 sayılı Yasada hapis cezasına mahkûmiyetin sonucu
olarak güvenlik tedbirinin de söz konusu olması karşısında, bu
yasaya göre hükmolunan cezanın hükümlü bakımından daha ağır sonuçlar
doğurduğu anlaşılmaktadır. Mahkûmiyet hükmünde 5237 sayılı Yasanın
53. maddesinin 1. fıkrası uyarınca hak yoksunluğuna karar verilmemiş
ise de, anılan maddedeki hak yoksunluğu hapis cezasına mahkûmiyetin
doğal sonucu olup, uygulanması için kararda belirtilmesi zorunlu
değildir. Dolayısıyla 5237 sayılı Yasaya göre hükmedilen bu cezanın
infazı söz konusu olduğunda, 53. madde uygulanacak ve 1. fıkrasının
a, b, c, d ve e bentlerinde belirtilen hak yoksunlukları devreye
girecektir. Her ne kadar hükümlü, şartla salıverildiği tarihten
itibaren, velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerini kullanabilecek
ise de, diğer hak yoksunlukları cezanın infazı tamamlanıncaya kadar
sürecek, başka deyişle, hak ederek salıverilme tarihine kadar
hükümlünün bir kısım haklarını kullanamaması söz konusu olacaktır.
Oysa, 765 sayılı Yasa ile gerçekleştirilen önceki uygulamada,
hükümlünün 31. maddeye göre kamu hizmetlerinden yasaklılığı ve 33.
maddeye göre de, yasal kısıtlılık altında bulundurulması söz konusu
değildir. 765 sayılı Yasaya göre verilen 2 yıl hapis cezasına
ilişkin önceki mahkûmiyetin infazına başlandığında, hükümlü hakkında
sadece Medeni Yasanın 407 ve 471. maddeleri uygulanabilecek,
dolayısıyla bu durumda kısıtlılık, hapis hali sona erinceye kadar
sürecektir. Diğer ifadeyle, kısıtlılığın hak ederek salıverilme
tarihinden çok önce, hükümlünün şartla salıverildiği tarihte
kalkması olanaklıdır.
Bu durumda, yerel mahkemenin sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı
TCY ile gerçekleştirdiği uygulamanın hükümlü lehine sonuç
doğurmadığı anlaşıldığından, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının
öncelikle bu değişik gerekçe ile kabulü ile Özel Daire onama
kararının kaldırılıp yerel mahkeme hükmünün açıklanan hukuka
aykırılık nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
İtirazda ileri sürülen hususun değerlendirmesine gelince;
Yerel Mahkemenin, cezanın ertelenmemesi hususunda 5237 sayılı
Yasanın 51. maddesini esas alarak gösterdiği iki gerekçeden biri de,
“failin önceden üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm olması”dır.
Ertelemeye yasal engel oluşturan bu gerekçenin isabetli olup
olmadığı açıklanan nedenlerle araştırmaya muhtaçtır.
Hükümlü H... E... Değer’in adli sicil kA...ın önceki yargılama
sırasında mahkemece getirtilerek dosya içine konduğu, ancak Dizi
9’da kayıtlı zarf içinde olması gereken adli sicil kA...ın
dosyasında bulunmadığı anlaşılınca, hükümlü hakkında yakın tarihte
işlediği bir başka sahtecilik suçu nedeniyle aynı mahkemede açılan
ve önce bu dava ile birleştirilip daha sonra da 22.05.2003 tarihli
oturumda tefrikine karar verilen diğer dava dosyasına karışmış
olabileceği düşünülmüş, temyiz incelemesi için gönderildiği ve
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığında bulunduğu saptanan bu dosyadaki
adli sicil kaydı Yargıtay C.Başsavcılığı ile temasa geçilerek
getirtilip dosyasına konulmuştur.
Bu kayda göre; hükümlü H... E... Değer’in 02.05.1995 tarihinde
işlediği karşılıksız çek keşide etme suçundan Uşak Asliye Ceza
Mahkemesinin 11.07.1996 gün ve 183-845 sayılı kararı ile 3167 sayılı
Yasanın 16/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis cezası ile
cezalandırıldığı, kararın 16.09.1996 tarihinde kesinleştiği,
kayıtlarda cezanın infazına ilişkin bir bilginin bulunmadığı, bunun
dışında hükümlünün 1996 yılı içinde işlediği toplam 4 ayrı ilâmla
mal beyanında bulunmama suçundan dolayı İİY’nın 337. maddesi
uyarınca 10’ar gün hafif hapis cezası, 3 ayrı ilamla taahhüdü ihlal
suçundan dolayı İİY’nın 340. maddesi uyarınca birer ay hafif hapis
cezası ile yine 1996 yılı içinde işlediği hacizli malı teslimden
kaçınma suçundan dolayı 765 sayılı TCY’nın 276/2. ve 647 sayılı
Yasanın 4. maddeleri uyarınca 335.000 lira ağır para cezası ile
cezalandırıldığı anlaşılmaktadır.
Yargıtay C.Başsavcılığı itirazında belirtilen adlî sicil kaydı ise,
hükümlü müdafii tarafından düzenlenen ve Özel Daire onama kararına
itiraz edilmesi isteğiyle Yargıtay C.Başsavcılığına sunulan
dilekçeye ekli 09.05.2006 tarihli kayıttır. Yerel Mahkemenin
uyarlama kararından sonraki bir tarihi taşıyan bu adlî sicil kA...da
hükümlünün tek bir mahkûmiyeti gözükmektedir. Buna göre, 12.10.1995
tarihinde işlediği sahtecilik suçundan dolayı A... 1.Ağır Ceza
Mahkemesinin 22.05.2003 gün ve 442-118 sayılı ilamı ile TCY’nın
342/1. maddesi uyarınca 2 yıl ağır hapis cezası ile
cezalandırıldığı, cezanın 26.04.2005 tarihinde kesinleştiği, adlî
sicil arşiv kA...ın bulunmadığı anlaşılmaktadır. Oysa bu kayıt,
uyarlama yargılamasına konu önceki kesinleşmiş ilamdaki
mahkûmiyetine ilişkindir.
Görüleceği üzere, önceki adlî sicil kA...da H... E... Değer’in
karşılıksız çek keşidesi suçundan bir yıl hapis cezasına ilişkin
mahkûmiyeti bulunmaktadır. Önceki kayda göre bu mahkûmiyet infaz
edilmemiştir; hükümlü müdafii tarafından ibraz edilen sonraki
kayıtta da gözükmemektedir. 3167 sayılı Yasanın 16. maddesinde
düzenlenen bu suça ilişkin mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden ve
adlî sicile geçirilmesinden sonra, şikayetten vazgeçildiği veya çek
bedeli yasal tazminat ve gecikme faizi ile birlikte ödendiği
takdirde, mahkemesinden, cezanın ortadan kaldırılmasına ilişkin bir
karar alınması olanaklıdır. Dolayısıyla, bu ceza, sonradan verilen
bir karar ile ortadan kaldırılmış olabileceği gibi, infaz edilmek
suretiyle Adlî Sicil Yasası hükümlerine göre adlî sicil kA...dan
çıkartılmış da olabilir.
Öte yandan, aynı kayıtta yer alan, mal beyanında bulunmama ve
taahhüdü ihlal eylemleri nedeniyle verilen hafif hapis cezaları da
İcra ve İflas Yasasının 354. maddesinde belirtilen nedenlerle bütün
neticeleriyle birlikte ortadan kalkmış olabilir. Kaldı ki, 3167
sayılı Yasanın 16. maddesi, sonradan 4814 sayılı Yasa ile
değiştirilmiş ve karşılıksız çek suçunun yaptırımı adlî para
cezasına dönüştürülmüş, hapis cezası sadece bu suçtan mükerrir
olanların işlediği karşılıksız çek keşidesi suçu bakımından muhafaza
edilmiştir. Dolayısıyla, mükerrir olmayanlara önceden bu suçtan
verilen bir yıl hapis cezası, sonraki başka bir cezasının
ertelenmesi yönünden tek başına yasal engel oluşturduğu halde,
yapılan değişiklik sonrasında bu özelliği ortadan kalkmıştır. Artık
böyle bir mahkûmiyet, hükümlünün önceki adlî sicil kA...da
gösterilen hafif hapis cezasına ve adlî para cezasına ilişkin diğer
bir kısım mahkûmiyetleri gibi, sadece failin geçmişini ve suç işleme
eğilimini saptama ve cezasının ertelenmesi halinde yeniden suç
işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaatin oluşumu sırasında öteki
ölçütlerle beraber kullanılabilecek bir unsura dönüşmüştür. O halde,
hükümlünün önceki mahkûmiyetinin ertelemeye yasal olarak engel
oluşturup oluşturmadığının kesin olarak tespiti bakımından,
öncelikle karşılıksız çek keşidesi suçundan aldığı mahkûmiyetin
akıbeti araştırılmalı, 3167 sayılı Yasada sonradan 4814 sayılı Yasa
ile gerçekleştirilen değişikliğin önceki mahkûmiyet bakımından
doğurduğu sonuçlar değerlendirilmeli, önceki mahkûmiyetin tek başına
yasal engel oluşturmadığının saptanması halinde, suç işleme eğilimi
veya cezasının ertelenmesinin ileride suç işlemekten çekinmesine
neden olup olmayacağı hususlarında yapılacak değerlendirmede diğer
ölçütlerle birlikte önceki mahkûmiyetleri de dikkate alınarak
tartışılıp değerlendirilmek suretiyle, erteleme-ertelememe hususunda
bir karar verilmesi gerekir.
Öte yandan, 765 sayılı TCY’nın 342/1. maddesi ile tayin edilen ve
647 sayılı Yasanın 6. maddesine göre ertelenmesi olanağı bulunmayan
2 yıl ağır hapis cezası, 5252 sayılı Yasanın 6. maddesi ile hapse
dönüştürülmüş bulunduğundan, diğer koşullar da mevcutsa bu ceza
artık 647 sayılı Yasaya göre ertelenebilir bir mahkûmiyet haline
gelmiştir. 765 sayılı Yasanın 342/1. maddesi ile gerçekleştirilen
uygulamanın daha lehe sonuç verdiği de dikkate alındığında, bu
cezanın ertelenip ertelenmemesi hususunda değerlendirme yapılırken
647 sayılı Yasanın 6. maddesindeki ölçütlerin de gözönünde tutulması
gereklidir.
Dolayısıyla, gerek 647 sayılı, gerekse 5237 sayılı Yasalarda
erteleme bakımından öngörülen diğer koşulların oluşup oluşmadığının
saptanabilmesi bakımından, öncelikle soruşturmanın genişletilmesi ve
açıklanan hususların araştırılması gerekir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının açıklanan değişik gerekçe ile
KABULÜNE,
2- A... 1. Ağır Ceza Mahkemesinin uyarlama yargılaması sonunda
verdiği 23.09.2005 gün ve 290-411 sayılı hükmünün BOZULMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına
TEVDİİNE, 17.10.2006 günü oybirliği ile karar verildi. |