|
10. Hukuk Dairesi 2007/21481
E., 2009/2278 K.HİZMET AKDİ
ZORUNLU SİGORTALILIK
4857 S.
İŞ KANUNU [ Madde 8 ]
4857 S. İŞ KANUNU [ Madde 2
]
4857 S. İŞ KANUNU [ Madde 4
]
506 S. SOSYAL SİGORTALAR
KANUNU(MÜLGA) [ Madde 2 ]
506 S. SOSYAL SİGORTALAR
KANUNU(MÜLGA) [ Madde 3 ]
506 S. SOSYAL SİGORTALAR
KANUNU(MÜLGA) [ Madde 5 ]
"İçtihat Metni"
Davacı vekili;
davacının, 05.07.2003 –
– 01.09.2006 tarihleri arasında, davalı işverene ait farklı belde ve
bölgelerde bulunan tarım arazilerinde, hizmet akdine dayalı olarak
geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tespitine karar
verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddi yönünde hüküm kurulmuştur.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz
isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi T.....
Ö...... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan
sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 2’nci maddesinde genel bir
tanım yapılarak, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren
tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre “
“sigortalı”
” sayılacağı belirtildikten sonra, 3’üncü maddesinde kimlerin bu
Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları ve hangi kişiler
hakkında da bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı açıklanmıştır.
5’inci maddesinde ise; “
“işyeri”
”, bu kanunun uygulanmasında, 2’nci maddede belirtilen
sigortalıların işlerini yaptıkları yerler olarak tanımlanmıştır.
Sözü edilen 3’üncü madde hükmünde, özel sektöre ait tarım ve orman
işlerinde ücretle ve sürekli olarak çalışanlar hariç olmak üzere
tarım işlerinde çalışanların sigortalı sayılmayacakları yönünde
düzenleme yapılmış, böylelikle, kanun koyucu tarafından, özel
sektöre ait tarım ve orman işlerinde ücretle ve sürekli olarak
çalışanlar 506 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı kabul
edilmiştir. Bununla birlikte genel olarak sigortalı sayılmanın
koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin
(hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde
görülmesi, 3’üncü maddede belirtilen “
“sigortalı sayılmayan”
” kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir. Söz konusu Kanunda “
“hizmet akdi”
” tarifine yer verilmemiş ise de, gerek 4857 sayılı İş Kanununun
8’inci maddesinde iş sözleşmesi (hizmet akdi) tanımlanmış, gerekse
Borçlar Kanununun 313 –
– 354.
maddelerinde bu konuda düzenleme yapılmıştır. Borçlar Kanununda,
anılan sözleşme, “
“Hizmet akdi bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri
muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret
vermeği taahhüt eder.”
” şeklinde tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, hizmet akdinin
özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla
olmayıp yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya
belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin “
“parça üzerine hizmet”
” veya “
“götürü hizmet”
” adı altında varlığını koruduğu açıklanmıştır. Belirtilmelidir ki,
“
“ücret”
” unsuruna tanımda ve iş sahibinin borçları açıklanırken yer
verilmesine karşın, 506 sayılı Kanunun sistematiği ve takip eden
diğer maddelerin düzenleniş şekline göre, bu unsurun genel anlamda
sigortalı niteliğini kazanabilmek için zorunlu olmadığının kabulü
gerekmekte ise de, özel sektöre ait tarım ve orman işlerinde
çalışanlar yönünden kanun koyucu tarafından açıkça vurgulandığından,
anılan unsurun varlığı, ön koşuldur ve ayrıca, çalışmanın niteliğine
ilişkin olarak bir başka olgu da “
“süreklilik”
”tir. Şu durumda, baskın olan bilimsel ve yargısal görüşlere göre;
hizmet akdinin ayırt edici ve belirleyici özellikleri, “
“zaman”
” ile “
“bağımlılık”
” unsurları olduğu gibi, özel sektöre ait tarım ve orman işlerinde
çalışanlar yönünden ayrıca, “
“ücret”
” ve “
“süreklilik”
” de ön koşul olarak aranacaktır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü
bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını
kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında
(bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve
durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma
olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar
dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır.
Diğer taraftan 506 sayılı Kanunda, tarım işi yapanların sigortalı
sayılma koşulları hükme bağlanmış ise de, tarım işinin tanımı
yapılmamış, bazı özel kanunlarda anılan tarife yer verilmiş olmasına
karşın, bunların sigortalı hizmetlerin tespitine yönelik davaların
çözümü için bağlayıcılığı bulunmadığından bu konuda asıl saptamayı,
temyiz denetimini görevini yürüten Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ve
ilgili özel daireler, iş ve sosyal güvenlik hukukunun kendine özgü
niteliklerini de göz önünde bulundurarak yapmıştır. Söz konusu
tanımda üç özellik belirgin durumdadır ve buna göre, tarım işi, “
“yetiştirme”
”, “
“bakım”
” ve “
“üretim”
” unsurlarını bünyesinde barındırmak zorundadır. Anılan koşulların
varlığı durumunda hayvancılık ve arıcılık da tarım işi kapsamına
girdiği gibi, bu olguların zaman itibarıyla tamamlanmasından sonraki
aşamada yürütülen faaliyetlere ilişkin olarak tarım işi
nitelendirmesi yapılamaz.
Ayrıca, bir hususun daha açıklanması da önem arz etmektedir ki;
amacı, işverenler ile bir iş sözleşmesine dayanarak çalıştırılan
işçilerin çalışma şartları ve çalışma ortamına ilişkin hak ve
sorumluluklarını düzenlemek olan 4857 sayılı İş Kanunu ile iş
kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük,
yaşlılık ve ölüm hallerinde, bu Kanunda yazılı koşullar altında,
sigortalılar ile bunların eş, çocuk ve hak sahiplerine sosyal
sigorta yardımları sağlanması amacıyla kabul edilip yürürlüğe giren
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu farklı yasal düzenlemelerdir.
4857 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde yapılan “
“işçi”
” tanımı, 506 sayılı Kanunun 2’nci maddesinde açıklanan “
“sigortalı”
” kavramını her durum ve koşulda karşılamamakta, bu iki hukuksal
statü durumunun birbirinden ayrıldığı alanlar da bulunmaktadır. 4857
sayılı Kanunun 4’üncü maddesinde hangi işlerde ve iş ilişkilerinde
bu Kanun hükümlerinin uygulanmayacağı belirtilirken, elliden az işçi
çalıştırılan (elli dahil) tarım ve orman işlerinin yapıldığı
işyerleri veya işletmeleri sayılmış iken, 506 sayılı Kanunun 3’üncü
maddesinde bir sınırlandırma yapılmaksızın, özel sektöre ait tarım
ve orman işlerinde ücretle ve sürekli olarak çalışanlar sigortalı
kabul edilmiştir. Buna göre, herhangi bir işyeri veya işletmenin
4857 sayılı Kanunun uygulama kapsamı dışında bulunması, anılan
işyeri veya işletmede 506 sayılı Kanuna tabi zorunlu sigortalı
çalıştırılmadığı/çalıştırılmayacağı anlamına gelmemektedir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava
değerlendirildiğinde; mahkemece, yürütülen yargılama aşamasında
dinlenen üç tanığın anlatımına dayanılarak hüküm kurulmuş ise de,
yapılan inceleme ve araştırma ile toplanan kanıtların karar vermeye
elverişli olmadığı belirgindir. Bu tür sigortalı hizmetlerin
saptanmasına ilişkin davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel
bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bakımdan; iş
müfettişi tarafından düzenlenen inceleme ve teftiş raporunda,
yapılan işin 4857 sayılı Kanunun 4’üncü maddesinde belirtilen
istisnalar içerisinde yer alması nedeniyle davacının 506 sayılı
Kanun kapsamında sigortalı sayılmayacağı yönündeki saptamanın,
sosyal güvenlik hukukuna ilişkin düzenleme ve ilkelerin geçerli
olduğu davada bağlayıcılığının bulunmadığı gözetilmeli, davacı
vekilince varlığı ileri sürülen 2006/788 Esas ile 2006/789 Esas
numaralı dava dosyaları getirtilerek içerisindeki belge, kayıt ve
tanık ifadelerinden kanıt olarak yararlanılmalı, T.........
Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen 2005/5916 numaralı
soruşturma ile iş müfettişince yapılan inceleme ve teftiş aşamasında
ifadesi alınan, davalı işverenin oğlu T........K.....’nin çalışma
olgusunu ortaya koyan beyanı dikkate alınmalı, davalı Kuruma yazı
yazılarak, davacının hizmet cetvelini de içeren kişisel sicil
dosyası getirtilmeli, hizmetin yerine getirildiği ileri sürülen
tarım arazilerinin yer aldığı bölgelerde oturan veya taşınmazı
bulunan kişiler yöntemince saptanarak tanık sıfatıyla bilgi ve
görgülerine başvurulmalı, belirdiği takdirde, tüm tanık anlatımları
arasındaki çelişkiler giderilmeli, taraflar arasında unsurları ile
birlikte “
“hizmet akdi”
” ilişkisi kurulup kurulmadığı, tarım işlerinde ücretle ve sürekli
olarak çalışılıp çalışılmadığı, çalışmanın kesintili olup olmadığı
açığa çıkarılarak toplanan tüm kanıtlar değerlendirildikten sonra
elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece,
eksik inceleme ve araştırma sonucu davalı Kurum yönünden davanın
reddi yönünde hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi; davacı
tarafından işveren doğru olarak belirlenip yargılama aşamasında sağ
olan davalı H........K........’ye husumet yöneltilmiş olmasına
karşın, mahkemece yanılgılı değerlendirme yapılarak, 11.07.1999 günü
yaşamını yitiren ve aynı ad ve soyadı taşıyan farklı kişi işveren
olarak konumlandırılarak dava açılmadan önce yaşamını yitirdiği
gerekçesiyle davalı işveren yönünden ret kararı verilmesi de, usul
ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları
kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle
BOZULMASINA, temyiz harcının isteği durumunda davacıya geri
verilmesine, 26.02.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
|
|