7. Hukuk Dairesi 2002/3355 E., 2003/2640 K.
DELİLLERİN TOPLANMASI
KAZANDIRICI ZAMANAŞIMI VE ZİLYETLİK
İçtihat Metni
T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
ESAS KARAR
2002/3355 2003/2640
Mahkemesi : A Kadastro Mahkemesi
Tarihi : 5.8.1996
Numarası : 1986/72-1996/107
Davacı : Nihat ve ark
Davalı : Lütfü
Müdahil :
Y A R G I T A Y İ L A M I
Taraflar arasında kadastro tespitinden doğan dava sonucunda verilen
hükmün, Yargıtay’ca incelenmesi davalı tarafından istenilmekle,
temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşılmakla dosya incelendi.
Dosyadaki belgeler okundu, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlendi.
Gereği görüşüldü;
Kadastro sırasında dava ve temyiz konusu 727 parsel sayılı 2600 m2
yüzölçümündeki taşınmaz miras yolu ile gelen hakka, paylaşmaya,
satın almaya ve zilyetliğe dayanılarak 718, 386, 387, 391 parsel
sayılı sırası ile 3250 m2, 8000 m2, 2000 m2 ve 7250 m2
yüzölçümündeki taşınmazlar ise ayrı ayrı tapu kayıtlarına
dayanılarak Lütfü adına tespit edilmiştir. İtirazı kadastro
komisyonunca reddedilen Nihat, Mahmut ve arkadaşları bir başka tapu
kaydına, kesinleşmiş mahkeme ilamına tapu dışı satın almaya ve
zilyetliğe dayanarak dava açmışlardır. Mahkemece davacıların
davalarının kabulüne, taşınmazların Mahmut Ali, Sait, A.Aziz ve Zeki
ile Mustafa ve İzzet adlarına tapuya tescillerine karar verilmiş;
hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece davalılar adına intikal gören ve daha önce hazine adına
kayıtlı bulunun Aralık 1967 tarih 7 ve 8 nolu tapu kayıtlarının
oluşturduğu güne kadar davacılar yararına satın alamaya ve
kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı mülk edinme koşullarının
oluştuğu ve taşınmazların kesinleşen ilamın kapsamında kaldıkları
gerekçe gösterilerek davaların kabulüne karar verilmiş ise de,
yapılan araştırma, inceleme ve uygulama hüküm kurmaya yeterli
bulunmamaktadır. Taşınmazların 4753 ve 5618 sayılı yasa hükümleri
uyarınca hazine adına oluşturulup daha sonra hazinenin temliki ile
davalılar adına intikal gören ve tesbite esas alınan tapu kayıtları
kapsamında kaldığı keşif ve uygulama ile saptanıldığı gibi bu yön
mahkemenin de kabulündedir. 27.1.1954 tarih 4/1 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararında da açıkça vurgulandığı üzere hazinece
taşınmazların tapu kaydı ile gerçek kişilere tahsis ve temlikinden
sonra zilyetliğe dayanılarak açılacak ayın davalarının dinlenme
olanağı bulunmamaktadır. Bu bakımdan davaların münhasıran zilyetlere
dayalı olarak açılmış olmaları kabul edilmiş olduğu takdirde
davacıların bu iddialarına değer verilmesi mümkün değildir. Dava
konusu taşınmazları da kapsadığı da bildirilen Asliye Hukuk
Mahkemesinin 28.12.1961 gün 1958/225-1961/656 E-K sayılı kararında
hazine taraf olmadığından ve davalıların kararın kesinleştiği 1961
tarihinden sonra taşınmazlara hazinenin temlikinde tahsis sonucu
tapu ile malik olduklarından dolayı ilamının davalılar yönünden
bağlayıcılığı yoktur. Ancak davacılar dava dilekçesinde zilyetlik ve
mahkeme ilamı yanında ayrıca tapu kayıtlarına da dayanmış olup
vermiş oldukları dilekçe ile taşınmazların kapsamında kaldıkları
tapuların tarih ve numarasını bildirdikleri halde tapuların
uygulaması yapılmamış, ilamda yazılı olup taşınmazlara aidiyeti
bildirilen Temmuz 1297 tarih 125, 126 ve 128 numaralı tapu
kayıtlarına dayanıp dayanmadıkları dahi sorulmamıştır. Ayrıca bu
konu ile ilgili olarak hukuki sonuçları açıklanmış ve ihdaratı
yapılmış kesin bir önelin varlığından söz etme olanağı da yoktur.
4753 ve 5618 sayılı yasalar uyarınca hazine adına oluşturulan ve
hazinenin temliki ile üçüncü kişiler adına intikal gören tapu
kayıtlarını hükümsüz kılmaya yönelik tapu kaydına dayalı olarak
açılan davalar süreye bağlı tutulmadığından davacıların dayandıkları
tapu kayıtlarının taşınmazlara ait olup olmadıklarının duraksamaya
yer vermeyecek şekilde saptanılması gerekir. Asliye Mahkemesine ait
dava dosyası temin edilemediğine ve bunun sonucu olarak yapılan
keşif ve uygulamanın izlenmesi olanağı bulunmadığına göre davacı
tarafın dayanağı ve tapu kayıtlarının taşınmazlara ait olup
olmadığının belirlenmesi bakımından uygulama yapılmasının
zorunluluğu ortadadır. Mahkemece bu yönlerin gözardı edilerek eksik
incelemeye dayalı olarak yazılı biçimde hüküm kurulması doğru
değildir.
O halde uyuşmazlığın sağılıklı bir çözümü kavuşturulması için
davacılara, taşınmazlarla ilgili olarak hangi tapu kayıtlarına
dayandıklarının bildirilmesi için kesin önel verilmeli ve bu arada
ilamda tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanıp
dayanmadıkları da açıkça sorularak beyanları imzaları ile
belgelendirilmeli, taraflardan dava konusu taşınmazları ve öncesini
iyi bilen yaşlı tanık göstermeleri istenilmeli, önceden dinlenen
yerel bilirkişiler ile tesbit bilirkişileri ve taraflarca
gösterilecek tanıklar huzurunda yeniden keşif yapılarak ve yansız
kişilerden kurulacak üç kişilik bilirkişiler kurulu aracılığı ile
davacı taraf tapuları gereği gibi yerine uygulanarak taşınmazlarla
ilgileri ve kapsamları kesin olarak belirlenmeli, kayıtlarda geçen
sınır yerleri bilirkişilere gösterilip düzenlenecek krokiye yerleri
işaret ettirilmeli, bilirkişilerce bilinmeyen sınırlar yönünden
tanıkların bilgilerine baş vurulmalı, komşu parsellere ait kadastro
tutanak ve dayanakları kayıtlar getirtilip uygulanarak bilirkişi ve
tanık sözlerinin doğruluğu denetlenmeli, Asliye mahkemesine ait
kesinleşen ilamın taşınmazlara ait olup olmadığı bilirkişilerden
sorulmalı, keşif ve uygulamayı izlemeye olanak verecek biçimde
teknik bilirkişiye geniş kapsamlı kroki çizdirilmeli, taşınmazları
kim ve kimlerin hangi tarihten beri zilyetlikleri ve zilyetliğin
sürdürülüş biçimi, olaylara dayalı olarak bu yolda bilirkişi ve
tanıklardan ayrı ayrı sorulup beyan alınmalı, bilirkişi ve tanık
sözleri arasında aykırılık olduğunda, yöntemine uygun olarak
giderilmeli, taşınmazların tarafların ayrı ayrı dayandıkları tapu
kayıtları kapsamında kaldığının saptanması ve davacı taraf
tapularının hukuki değerlerini korudukları sonucuna varıldığında
daha eski ve doğru temele dayalı tapu kaydına değer verilmesi
gerekeceği düşünülmeli bu arada kesinleşen ilam, delillerin
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulmalı buna göre tapu
kaydına dayalı olarak tesbiti yapılan dava konusu parseller yönünden
yukarıda açıklanan biçimde araştırma yapılmalı, zilyetliğe dayalı
tesbit edilen taşınmazlar için, kesinleşen ilam ve icra tetkik
merciinin 1966/83 sayılı dosyasına ait infaz krokisinin ölçekleriyle
kadastro paftası denkleştirilmek suretiyle uygulama yapılması
istenilmeli, Asliye Hukuk Mahkemesinde taraf olan davalılar ile,
davada taraf davalılar aralarında külli yada cüzzi halafiyet bulunup
bulunmadığı, gerekirse nüfus kayıtları daha getirtilip
araştırılmalı, halefiyet bulunanlar yönünden uyuşmazlık kesin hüküm
sonuçlarına göre çözümlenmelidir. Bu suretle toplanan ve toplanacak
deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir
karar verilmelidir.
Bu nedenlerle hükmü temyiz eden davalıların temyiz itirazları
yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 26.9.2003
gününde oybirliği ile karar verildi.
Başkan Üye Üye Üye Üye |