Hukuk Genel Kurulu 2009/4-209 E., 2009/269 K.
MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT DAVASI
ÖZET
TARAFLAR ARASINDAKİ “MADDİ VE MANEVİ
TAZMİNAT” DAVASINDAN DOLAYI YAPILAN YARGILAMA SONUNDA; İ….ASLİYE 4.
HUKUK MAHKEMESİNCE DAVANIN REDDİNE DAİR VERİLEN 05.10.2006 GÜN VE
2005/78- 2006/328 SAYILI KARARIN İNCELENMESİ DAVACI VEKİLİ
TARAFINDAN İSTENİLMESİ ÜZERİNE, YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİNİN
26.10.2007 GÜN VE 2006/13918-2007/12990 SAYILI İLAMI İLE;(...DAVA,
HAKSIZ EYLEM NEDENİYLE TAZMİNAT İSTEMİNE İLİŞKİNDİR. MAHKEMECE
DAVANIN REDDİNE KARAR VERİLMİŞ KARAR, DAVACI TARAFINDAN TEMYİZ
EDİLMİŞTİR.
İçtihat Metni
Davacı, üç çocuğu ve eşi ile 14 yıllık mutlu bir hayati var iken
davalı banka tarafından hiç tanımadığı “H. E.” isimli bir şahısla
başvurusu olmadığı halde ortak hesabı ve aile puanı olduğu yazılı
“Akbank Ailem ekstresi”nin adresine gönderilmesi ile kıskanç biri
olan eşinin o gün sabaha kadar kendisini dövdüğünü, ölümle tehdit
edip hakaretlerine maruz kaldığını, sabahleyin bankaya giden eşine
böyle bir hesabın olduğunun bildirildiğini, tekrar eşi ile birlikte
bankaya gittiğinde hesabın yanlışlıkla açıldığının anlaşıldığını
ancak eşini davacının bu kişi ile ilgisi olmadığına
inandıramadığını, hiçbir nafaka ve tazminat istemeden boşanmaya
zorlandığını, davalı bankanın hukuka aykırı eylemi ile kişilik
haklarının saldırıya uğradığını, namusundan endişe duyulduğunu,
bedensel bütünlüğünün zarara uğratıldığını ileri sürerek maddi ve
manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı ise olay ile zarar arasında illiyet bağı bulunmadığını, banka
personelinin yanlışlıkla yaptığı bir uygulama sonucu “Ailem Kulübü”
oluşturulduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini
istemiştir.
Mahkemece, davacının kocasından şiddet görmüş ve boşanmış olması ile
davalı bankanın hatalı kayıt ile hesap açması arasında illiyet bağı
bulunmadığı, davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle davanın
reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; davalı bankanın da kabul ettiği
gibi davacının tanımadığı “H.. E…” isimli bir şahısla banka
personelinin yaptığı bir hata sonucu “Ailem Kulübü” oluşturulduğu,
Aralık 2003 ayına ait “Ailem Kulübü” puan dökümünün davacıya tebliğ
edildiği anlaşılmaktadır. Dinlenen tanık beyanlarına göre davacının
kocasının bu tebligat nedeniyle davacıyı dövdüğü, hakaret ettiği ve
evdeki bazı eşyaları kırdığı, yanlış hesap açıldığının
belirlenmesine rağmen davacıya olan güveninin sarsıldığı ve sonraki
tarihlerde tarafların boşandığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar
davacının boşanması ile davalının hatalı işlemi arasında illiyet
bağı bulunmasa da davalının hatalı işlemi nedeni ile davacının
şiddet gördüğü sabittir. Davacı davalının haksız eylemi nedeni ile
cismani zarara uğradığından B K’nun 47.maddesi hükmüne göre
davalının manevi tazminat ile sorumlu tutulması gerekir. Mahkemece
davacı yararına uygun görülecek miktarda manevi tazminata
hükmedilmesi gerekirken iddianın ispat edilemediği gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden
yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz
edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Dava, haksız eylem nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine
ilişkindir.
Yerel mahkemece davanın reddine dair verilen karar, Özel Daire’ce
yukarıda yazılı gerekçeyle bozulmuştur.
Direnme kararında, Mahkemece verilen önceki kararın davacı vekilince
temyiz edildiği belirtildikten ve bozma ilamının son fıkrası aynen
yazıldıktan sonra, “Mahkememiz ara kararı ile Yargıtay bozma ilamı
yasaya uygun bulunmadığından önceki kararda direnilmesine karar
verilmiştir. Yargıtay bozma ilamı ve tüm dosya içeriğine göre;
Yargıtay bozma ilamı yasaya uygun bulunmamış olmakla önceki kararda
direnilmesine ve sabit olmayan davanın reddine karar verilmesi
gerekmiştir.” İfadelerine yer verilmiş; ardından, hüküm fıkrası
oluşturulmuştur.
Hukuk Genel Kurulunda, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce,
direnme kararının yasal anlamda gerekçe ihtiva edip etmediği, bir
usulü ön sorun olarak incelenip değerlendirilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, bir mahkeme kararının gerekçesi, davaya
konu maddi olguların mahkemece ne şekilde nitelendirildiğini,
kurulan hükmün hangi nedenlere ve hangi hukuksal düzenlemelere
dayandırıldığını ortaya koyar; kısaca, maddi olgular ile hüküm
arasındaki bağlantıyı gösterir. Tarafların o dava yönünden, hukuk
düzenince hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp
değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini
yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün
hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla ortaya
koyan, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek bir
açıklık taşıyan gerekçe bölümünün bulunması, zorunludur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması
gerektiğini öngören Anayasa’nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir
düzenleme içeren Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 388. maddesi,
işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
Öte yandan, bir mahkeme kararının, başka bir dava yönünden kesin
hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi
hukuksal değerlendirmeler de, çoğu kez o kararın yukarıda açıklanan
nitelikte bir gerekçeyi içermesini gerektirir.
Yine, direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve
gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun yapacağı inceleme ve
değerlendirme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini direnme
gerekçesi oluşturacağından, yukarıdaki tüm gerekçelerin yanında,
özel olarak bu bakımdan da direnme kararının gerekçeli olarak
yazılması zorunludur: Özel Daire bozma ilamına hangi nedenlerle
uyulmadığı, niçin yerinde bulunmadığı ve mahkemenin bozulan önceki
kararının neden hukuka uygun olduğu hususlarının direnme kararında
açıklanmasında kesin bir zorunluluk bulunmaktadır.
Nihayet, direnme kararlarının taşıdıkları önem nedeniyle, değinilen
nitelikte bir gerekçeyi içermeleri mantık gereğidir: Yasa’nın,
hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli ve dahası yetkili kıldığı
bir Yargıtay dairesinin bu denetim sonucunda hukuka aykırı bularak,
gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu bir yerel mahkeme kararının
doğru olduğu iddiası, zorunlu olarak o iddianın yasal ve mantıksal
gerekçelerini de içermek zorundadır. Salt, bozma ilamının yasaya
uygun bulunmadığına işaret edilmek suretiyle direnme kararı
verilmesi, yargılama faaliyetinin hakime yüklediği görevlerde bir
savsamayı, dahası hafife almayı ortaya koyar.
Bu açıklamaların ışığında, somut olayda yerel mahkeme kararının
yukarıda belirtilen içerikteki direnme kararının, yine yukarıda
değinilen anlamda yasal gerekçeyi içermediği çok açıktır. O halde,
direnme kararı salt bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme
kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen
nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
bozma nedenine göre davacı vekilinin esasa ilişkin temyiz
itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, istek halinde
temyiz peşin harcının geri verilmesine, 17.06.2009 gününde,
oybirliği ile karar verildi |