Hukuk Genel Kurulu 2008/13-160 E., 2008/147 K.
KANUNLARIN GERİYE YÜRÜMESİ
ÖZET
İÇİNDE AKSİNİ ÖNGÖREN BİR HÜKÜM BULUNDURMAYAN
BİR KANUN, KURAL OLARAK GERİYE YÜRÜMEZ.
İçtihat Metni
Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan
yargılama sonunda; (İstanbul Birinci Tüketici Mahkemesi)’nce davanın
kısmen kabulüne dair verilen 28.10.2005 gün ve 2004/4098-2005/1605
sayılı kararın incelenmesi davalılar Yeşim ve Çetin tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay Onüçüncü Hukuk Dairesi’nin 16.11.2006
gün ve 2006/10723-15102 sayılı ilamı ile,
(...Davacı, davalılardan Nurettin’e taksitli halk kredisi sözleşmesi
uyarınca kredi kullandırdığını, diğer davalıların kefil olduğunu,
alacağın ödenmemesi üzerine yaptığı icra takibine itiraz edildiğini
ileri sürerek, itirazın iptaline, %40 tazminata karar verilmesini
istemiştir.
Davalılardan Çetin davanın reddini dilemiş, diğer davalılar cevap
vermemiş, duruşmaya katılmamıştır.
Mahkemece, davalılar Nurettin ve Yeşim’in icra takibine süresinde
itiraz etmediklerinden bu davalılar hakkındaki davanın reddine,
diğer davalı kefil yönünden kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm,
davalılar Yeşim ve Çetin tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun
gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir
isabetsizlik bulunmamalına göre, davalı Yeşim’in temyiz
itirazlarının reddi gerekir.
2-Diğer davalı Çetin, sözleşmeyi kefil sıfatıyla imzalamıştır. 4822
sayılı Kanun ile değişik 4077 sayılı Kanun’un 10. maddesine göre,
tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde
kredi veren, asıl borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını
isteyemez. Borcun asıl borçludan tahsil edilmesinin mümkün olmaması
halinde, şahsi teminat veren kefilden tahsili istenebilir.
Mahkemece bu davalı hakkındaki davanın henüz dava şartı oluşmadan
açılmış olması nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanlış
değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya
aykırı olup, bozmayı gerektirir...) gerekçesiyle bozularak dosya
yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda,
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz Eden: Davalı Çetin
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra
gereği görüşüldü:
Dava, 08.06.2000 günlü “Taksitli Halk Kredisi Sözleşmesinden
kaynaklanan alacağın tahsili için, banka tarafından, asıl borçlu ve
sözleşmeyi “Müşterek Borçlu ve Müteselsil Kefil” sıfatıyla
imzalayanlar aleyhine 28.03.2001 günlü takip talebiyle girişilen
ilamsız icra takibinde, borca itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davaa T. H... Bankası A.Ş. Kurtuluş Şubesi vekili, davalılardan
Nurettin’e kredi sözleşmesine istinaden davacı Banka tarafından
kredi kullandırıldığını, diğer davalıların da sözleşmeyi müşterek
borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, 08.12.2000
tarihi itibariyle ödenmesi gereken borcun ödenmemesi üzerine, kredi
hesabı kesilmek suretiyle davalılara 21.12.2000 tarihli ihtarnamenin
gönderildiğini, bilahare alacağın tahsili istemiyle icra takibi
yapıldığını, davalıların haksız şekilde borca itiraz ettiklerini
ileri sürerek, itirazın iptaline, asgari %40 oranında icra inkar
tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Çetin, kredi sözleşmesini adi kefil sıfatıyla imzaladığını,
“müşterek borçlu ve müteselsil kefil” sıfatının hukuken ve tatbikat
açısından caiz bulunmadığını, müteselsil kelimesi kullanılmış olsa
da kefaletinin adi kefalet olduğunu, o nedenle öncelikle asıl
borçlunun takip edilmesi gerektiğini, alacağın likit de olmadığını,
davanın reddine karar verilmesini cevaben bildirmiştir.
Diğer davalılar Nurettin ve Yeşim cevap dilekçesi vermemişler;
davalı Yeşim, duruşmada davanın reddini istemiştir.
Yerel mahkemece verilen; davalılar Nurettin ve Yeşim’in icra
takibinde borca itirazlarının yasal süre geçtikten sonra yapılmış
olduğu, haklarında itirazın iptali davası açılmasında davacının
hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle anılan iki davalı hakkındaki
davanın reddine; süresi içinde borca itiraz etmiş olan davalı Çetin
yönünden ise, bilirkişi raporundaki hesaplama esas alınmak
suretiyle, bu davalı hakkındaki davanın kısmen kabulüne, itirazın
1.311.986.119 TL üzerinden iptaline, aynı miktar üzerinden icra
inkar tazminatına dair karar, Özel Daire’ce metni yukarıda bulunan
ilamla bozulmuş; yerel mahkeme, gerekçesini tekrarlayarak ve
özellikle, bozma ilamında değinilen kanun değişikliğinin,
sözleşmeden, icra takibinden ve eldeki davadan sonra yürürlüğe
girmiş olması nedeniyle somut olayda uygulama yerinin bulunmadığını
vurgulamak suretiyle önceki kararında direnmiştir.
Davacı Banka ile davalılardan Nurettin arasındaki 08.06.2000 günlü
“Taksitli Halk Kredisi Sözleşmesi” başlıklı sözleşmeyle, anılan
davalıya 2 milyar TL tutarında kredi kullandırıldığı, sözleşmeyi
davalılar Yeşim ve Çetin’in ve ayrıca dava dışı iki gerçek kişinin
“müşterek borçlu ve mütesefsil kefil” sıfatıyla imzaladıkları;
davacı Bankanın, kredi borçlusu ile müşterek borçlu ve müteselsil
kefillere gönderdiği 21.12.2000 tarihli ihtarnameyle, 08,12.2000
itibariyle ödenmesi gereken 443.603.554 TL borcun ödenmemiş olması
nedeniyle temerrüdün gerçekleştiğini, sözleşme gereğince kredi
hesabının 20.12.2000 tarihi itibariyle kesilerek 1.580.868.005 TL
borç bakiyesi bulunduğunu belirtip, borcun tebliğden itibaren 10 gün
içinde ödenmesini istediği, ihtarnamenin muhataplarına tebliğ
edildiği, ödeme yapılmaması üzerine, davacı Banka vekili tarafından
28.03.2001 günlü takip talebiyle, kredi borçlusu ile müşterek borçlu
ve müteselsil kefiller aleyhine başlatılan ve İstanbul Altıncı İcra
Müdürlüğü’nün 2001/10195 esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen
ilamsız icra takibiyle, kredi sözleşmesine dayalı olarak ödenmemiş
borç tutarı 1.401.518.863 TL’nin faiziyle birlikte tahsilinin
istenildiği, davalı Çetin’in, süresi içerisindeki 10.04.2001 tarihli
dilekçesiyle borca itiraz ettiği, bu itiraz üzerine görülmekte olan
itirazın iptali davasının açıldığı, dosya kapsamından
anlaşılmaktadır.
Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamlarına göre, Hukuk
Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, sözleşmeyi kefil sıfatıyla
imzalamış olan davalı Çetin yönünden; 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanun’un 06.03.2003 gün ve 4822 sayılı Kanun ile
değişik 10. maddesi hükmünün uygulama yerinin bulunup bulunmadığı
noktasında toplanmaktadır.
Yukarıda değinildiği üzere, takibe konu borcun dayanağını teşkil
eden kredi sözleşmesi 08.06.2000 tarihinde imzalanmış, ihtarname
21.12.2000 tarihinde keşide edilmiş, icra takibi 28.03.2001 günlü
takip talebiyle başlatılmış ve eldeki dava 23.10.2001 tarihinde
açılmış; 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822
sayılı Kanun ile değişik 10. maddesindeki “Tüketici kredisinin
teminatı olarak şahsi teminat verildiği hallerde kredi veren, asıl
borçluya başvurmadan kefilden borcun ifasını isteyemez.” hükmü ise,
06.03.2003 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Özel Daire’nin bozma ilamında, bu hükmün eldeki davada da
uygulanması gerektiği benimsenmiş; eş söyleyişle, Kanunun geçmişe
etkili olacağı kabul edilmiş; yerel mahkeme ise, aksi görüşle
direnme kararı vermiştir.
Bu noktada, uyuşmazlığın üzerinde toplandığı yön itibariyle; Türk
Hukuk Sisteminde kanunların geriye yürümesi (geçmişe etkililik)
konusunda genel ve kısa bir değerlendirme yapılmasında yarar
görülmüştür:
Öncelikle belirtilmelidir ki; yürürlüğe giren bir kanunun geriye
yürüyüp yürümeyeceği (geçmişe etkili olup, olamayacağı) konusunda
mevzuatımızda genel bir hüküm yoktur. Ancak, toplum barışının temel
dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve
hatta, kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için,
öğretide, tersini öngören bir hükmü kendi bünyesinde taşımayan bir
kanunun kural olarak geriye yürümeyeceği (geçmişe etkili
olamayacağı) esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek Özel Hukuk ve
gerekse Kamu Hukuku alanında, kural olarak her kanun, eğer tersini
öngören bir hüküm taşımıyorsa, ancak yürürlüğe girdiği tarihten
sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o
tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz.
Hukuk güvenliği bunu gerektirir.
Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının
istisnaları da vardır. Bunlardan birini, beklenen (ileride
kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Diğerini ise; kamu
düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar oluşturmaktadır. Bu iki
halde kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Ayrıca; Yargılama
Hukukunu düzenleyen (usul hukukuna ilişkin) kanunlar da, ilke olarak
geçmişe etkilidir (Prof. Dr. Necip Bilge, Hukuk Başlangıcı, 14.
Bası, Turhan Kitabevi, Ankara 2000, sh: 193-194; Prof. Dr. A.Şeref
Gözübüyük, Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18. Bası,
Turhan Kitabevi, Ankara 2003, sh: 73).
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.03.1988 tarih ve 1987/2-860 E,
1988/232 K; 13.10.2004 tarih ve 2004/10-528 E, 2004/533 K;
06.04.2005 tarih ve 2005/10-183 E, 2005/241 K; 06.02.2008 gün ve
2008/3-60 E, 2008/94 sayılı kararları da aynı yöndedir.
Somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde: 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 10. maddesinde 4822 sayılı
Kanun ile yapılan değişikliğin geçmişe etkili olacağına dair, anılan
Kanunda bir hüküm bulunmadığı gibi; olayda az yukarıda belirtilen
istisnalardan herhangi birinin söz konusu olmadığı da açıktır.
İtirazın iptaline ilişkin eldeki davada, davacı tarafça alacağın
dayanağı olarak gösterilen kredi sözleşmesi 08.06.2000 tarihinde
imzalanmış, ihtarname 21.12.2000 tarihinde keşide edilmiş, icra
takibi 28.03.2001 günlü takip talebiyle başlatılmış ve eldeki dava
23.10.2001 tarihinde açılmıştır.
Bu durumda, 06.03.2003 tarihinde yürürlüğe girmiş olan 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 4822 sayılı Kanun ile
değişik 10. maddesindeki “Tüketici kredisinin teminatı olarak şahsi
teminat verildiği hallerde kredi veren, asıl borçluya başvurmadan
kefilden borcun ifasını isteyemez.” hükmünün somut olayda uygulama
yeri yoktur. Uyuşmazlık, anılan değişiklikten önceki yasal durum
çerçevesinde değerlendirilip, çözüme bağlanmalıdır.
Yerel mahkemenin aynı yöndeki direnme gerekçesi yerindedir. Ne var
ki, işin esası Özel Daire’ce incelenmediğinden, bu yönden inceleme
yapılmak üzere, dosya Özel Daire’ye gönderilmelidir.
Sonuç: Davalı Çetin’in esasa yönelik diğer temyiz itirazlarının
incelenmesi için dosyanın Onüçüncü Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine,
20.02.2008 gününde oybirliği ile karar verildi. |